18 Haziran 2010 Cuma

hele selma heleee:)

Yani hiç olmadığım kadar yorgunum desem.
Ee her hafta sonu gece 3’lerde gelirsen eve bünye bir yerden sonra iflas eder değil mi?
Yok tedin balosu, yok Selma’nın bekarlığa vedası derken iyiden iyiye yıpratmışım kendimi:)
Hoş ilk zamanlarda bu gece gezmeleri ve hafta içi tozmaları sanki beni daha bir enerjik yapmıştı ama ya bugün? Bugün bana ne oldu sayın seyirciler?
Çok da derdimizdi dediğinizi duyar gibiyim.Çok ayıp.

Dün de sabah işe giderken zaten bir tuhaftım, ayaklarım şiş, her gün giyip canımı yakmayan ayakkabı ayağıma vura vura evden çıktım. Adliye senin, suçüstü benim, Yargıtay kimin diye diyeee deliler gibi arşınladıktan sonra etrafı, akşama cidden pestilim çıkmıştı.

Saçlarıma kırık fön yaptırdım ve ilk kez hoşuma gitti. Dükkana gittim makyajımı yaptım. Eve geldim elbisemi giydim. Annemi de taktım koluma, Selmoşumun kınasına gittiiiim.

Yalnız şöyle de bir problem vardı ki, benim o her yere giydiğim ve ayağıma hiç vurmamasıyla övündüğüm güzel mi güzel ayakkabılarım, kınaya doğru yola çıktığımız esnada aaah ohhh dememe sebebiyet verecek kadar canımı yakmaya başladı. Velhasıl kınada çok da hakkını vererek oynadığımı söyleyemem. Birde Feray ile elbiselerimiz iki farklı renk olarak pişti oldu:) Nimet Çubukçuyla adını hatırlayamadığım o milletvekili gibi salındık da salındık.

Selma sanırım bir prenses falan olmuştu. Gerçekten çok güzeldi. Altuğ tarafımdan en iyi oynayan damat seçildi:)

Ben hala Mardin halayını öğrenemedim. Ne zaman ayağımın acısını azıcık unutur gibi oldum, sahneye fırladım. Lakin kısa bir süre sonra müzik hep bitti. Demek ki Allah’ın sevdiği kuluydum.

Saatlerimiz 11’i geçerken ve ben yarın çok erken kalkmak zorunda iken , ellerimize kına da yakmış bir vaziyette, annemle yola koyulduk.

Eve geldiğimde ayakkabıyı ayağımdan bir 10 dakika çıkaramadım. Hayır şaka değil gerçek.

Bütün bunları kendim için yazdım. Çok özür dilerim.

Hiç yorum yok: