30 Eylül 2011 Cuma

sarı da güzel bir renktir aslında, nedense herkes sevmez.

tren camından dışarı bakan sarı çantalı, sarı çiçekli, sarı saçlı kızı görmek, görebilmek güzel.

kadıköy'e giderken/16/09/2011

29 Eylül 2011 Perşembe

salı sallanır, perşembe perişandır.

bugünün mesajı bu olsun o halde.

28 Eylül 2011 Çarşamba

life lover*

İstanbul gezisi olaylı başladı. Önce teyzem'in kredi kartı atm de unutuldu, sonra kart cüzdanı kayboldu, kart cüzdanı havaşta bulundu, bulan adam, teyzem'in kart cüzdanında sadece 10 tl olmasına üzülmüş olmalı ki, bana teyzen de züğürtmüş yahu, azıcık para ver ona falan dedi. yani gezi gecikmeli, koşturmacalı başladı, mehmet bizi alıp eve götürürken, teyzem "baya geride kaldık" dedi, haftasonu planlarını kastederek, mehmet de cevap verdi;"evet hala baya bir tur bindirdiler bize":)

Ama moralimizi bozmadık, çok sevdiğimiz van kahvaltısı'na annemle, teyzemi de götürdük, galata manzarasında, bahar'a pasta kestik, kahkahalarla güldük.çukurcuma'da eşya baktık. bahar'ın evine güzel bir tablo aldık.

gezinin kayda değer şeyleri ayaklarımı denize uzatıp, gazete okumaktı. uzun uzun denize bakmaktı.
bahar iyi ki vardı.


teyzem bana harika bir kolye aldı.

bitti.

okuduğum kitabın bir yerinde diyor ki;*bağışlanmış bir atın (dişleri için) ağzına bakmak, ABD İngilizcesinde "bedava gelen bir şeyi bile beğenmemek" anlamında bir deyimdir.hayat bağışlanmış bir attır, fikrimce.bedava gelen hayatınızı beğenin.

27 Eylül 2011 Salı

bahrizyo.

hayatın telaşına kaptırıp kendimi, gittiğini farketmemeye çalışıyorum. daha erken yatıyorum mesela, daha çok istanbul'a gidiyorum, o geliyor. dayanamam sanmıştım. dayanıyorum. iyi yönlerinden bakıyorum. mesela eskiden telaşla yaptığımız her şeyi, yavaş yavaş yapıyoruz. hep sevdiğimiz şeyler yerine, yenilerini keşfedip, sevdiklerimize onları da eklemenin tadını çıkarıyoruz. aynı elbiseleri giyip, hiç yürümediğimiz sokaklarda bir şeyler arıyoruz. bazen buluyoruz. yenebilecek her şeyi yediğimiz kahvaltıda, karşılıklı oturup, biz ne kadar kolay insanlarız diye muhabbet ediyoruz... hızlı hızlı yürüken bir anda, iyi oldu be bu istanbul işi diyoruz.
alışıyoruz.

***

bak 2008 de bunu, 2009 da şunu ,2010 da onu yazmışım.

ilk defa bir doğum gününde yokum sanırım.sanmak istiyorum. emin olmak istemiyorum.

bugün de sevinçten kafayı ye, her doğum günün de olduğu gibi, harika hediyelerin olsun (ki harika bir elbisen,güneş gözlüğün, tablon ve cüzdanın, parfümüm var şimdiden)

sen bir pamuksun bunu unutma.


her geldiğimde istanbula daha alışmış bir pamuk.istanbulun güzelliğine yakışan bir pamuk.sen çok güzelsin, akıllı ve oldukça yetenekli.

bunları da unutma.

ablan seni çok seviyor.

iyi ki doğdun da ben senin ablan oldum..

hayatda bazı insanlar tamamlıyor bence varlığımızı, sen de benim için onlardansın.

seni sevdiğimi yukarda da söylemiştim zaaten.

hafta sonu kahvaltıya bekliyorum.

foto:bahrizyo.

26 Eylül 2011 Pazartesi

bazıları çayına şeker atıp içiyor.

çok güzel bir şey(yemek/manzara/mekan/ülke) gördüğümde yanımda bulunan sevdiğim sayısıyla ters orantılı bir kalp sızısı hissederim ben. önce içimi büyük bir coşku kaplar, sonra da keşke o/onlar da burada olsaydının hüznü. böyle nice ülke gördüm, yemek yedim derdim de yalan olurdu. (sadece nice ülke kısmı)konumuzdan sapmaz ya da saparsak biz istanbul sever bir aileyiz. buna her ne kadar orada yaşayamam dese de babam da dahildir. (ki babam bizi hayatımda gördüğüm en harika istanbul manzarası ile buluşturmuş, ayaklarımızın suya değerek uyumasına vesile olmuştur.)

bu sefer konuya dönmeye çalışırsak, istanbulda tek başıma veya az kişiyle paylaşabildiğim her şey içime dert oluyordu. en iyi ihtimalle bir gezi de teyzem, bir gezi de annem oluyor, diğeri olmuyordu. bizim eskiden birlikte geçen cumartesilerimiz vardı. o cumartesilerde uzun kahvaltılar edilir, sonrasında gün içinde ne yapılsına geçilirdi. o kahvaltılara gitmeden mutlaka livadan dereotlu poğaça ve biraz da fıstıklı/çikolatalı beze alınır, dedem üzerini giyinip, evden çıkmaya hazırlanırken, anne, teyze, merve ve bahar ve bazen de gülsima, reco, ve yenge olan sofradan dedeme en azından bir çay iç çağrısı yapılır ama dedem mutlaka hiçbir şey yemeden evden çıkardı.

sonra bir dolu şey oldu, hastalıklar hastaneler ve cumartesi ve hayatımız çok değişti.

hayatımın en güzel haftasonlarından birini yaşamadan önce bunları düşündün uzun uzun ve farkettim ki, ben teyzem ve annemle bir arada başka bir şehre gitmeyeli 6 yıl olmuştu. Bu haftasonu Bahar'ın erken doğum günü kutlaması için yola çıktığımızda da içimde büyük bir sevinç vardı.


Sonrası ise komedi filmi.


Çok yakında burada..



21 Eylül 2011 Çarşamba

orada bir ev var uzakta, o ev bizim evimiz.

masanın üzerinde bahar'ın da emeği geçen, yapımında yer aldığı "and mag"lar, istanbul moda haftası için basılmış "gazeteler", tünelin arka sokaklarında, bana eski manavımız Veli'yi hatırlatan (hiçbir zaman Veli Amca/Abi olmayan cool insan Veli sahi şimdi ne yapıyordur?) en az Veli kadar orjinal olup, bana bamya tarifi veren, bozuk paralarımı görünce, ay sonu zor gelecek galiba diye takılan manavdan alınmış meyveler, şekerci cafer erol'dan alınmış jöleli şekerler( en sona hep turuncuları kalır, en rağbet göreni kırık sarı olanıdır, neden sırf ondan almayızı da o şekerler için yarışmayı seviyoruzla açıklayabilirim),biraz ruffelslı tavuk salatası,kürşad'ın demek erkek arkadaşlarının listesini yaptın haa diye heyecanla eline aldığı alışveriş listesi, harika bir kitap "Pukka Living" (kesinlikle edinin), iki bardak limonata(merve yapımı), neyir'in hediyesi harika matruşkalar(ben bir matruşka severim, ama matruşkaları açarken çıkan gıcırtıya da uyuz olurum),sol üst köşede, metrocity'nin alt katında, migrosa doğru giderken solda kalan kırtasiyeden alınmış, harika bir defter v.b., herşeye hükmeden kumandalar.



ben bu evi seviyorum.



19 Eylül 2011 Pazartesi

i m like a bird.

cuma günü kuş gibiydim. uçtum gittim istanbul'a. saçma sapan bir yolda resmen mahsur kaldım. kurtarıcım neyir geldi. cafesinde kahvaltı ettim. beni duruşmaya bıraktı. sonra işler işler işleer... kürşadların ofisinin orada bir esnaf lokantasında güzel bir yemek yedim. can'la buluştum. bir ara sokağa sapıp birden deniz kenarına ulaştık.deniz kenarında yürüdük, yürüdük.bahar geldi. bahar'ın katar maceralarını dinledim. sonra gece yarısı kabus gibi bir otobüs yolculuğuyla bahar'la birlikte ankaraya döndüm. otobüs yolculuğu o kadar uzun sürdü ki bir an yanlış otobüse bindik zannedip, bahar'ı uyandırdım. otobüste bir teyze uçakların yerden gittiğini zannediyordu, ona güldüm. cumartesi diş doktoruna gittim. pazartesi için başka bir diş doktoruna havale edildim. yukarıdaki güzel yüzüklerimden birini bahar'a kaptırdım. pazar bahar döndü. burada hayat şöyle böyle.

15 Eylül 2011 Perşembe

göbeğimde istan popomda bul yazıyor. tartıda kaç yazıyor?

ballı lokma tatlısı...

nişantaşı konak pastanesi. küçücük bir dükkanda yenecek ne çok şey var bilemezsiniz.belki de bilmemek daha iyi.

cihangir'de van kahvaltı evi. bir haftada 3 kere gittim desem?

mano burger ve ottoman burger öpüşürken..

mano burger'e gidin.

nusretin lokumunu önceden söylemiştim zaten...

14 Eylül 2011 Çarşamba

alışveriş orucu raporu.

alışveriş orucunda bir ayı tamamladım. insanlık için küçük fakat benim için oldukça büyük bir adım oldu. böyle yazınca da duyan bir dolu marka çantam, yüzlerce kıyafetim var sanacak ama öyle de değildi. sadece dolabımı açtığımda saçma sapan şeylere ucuz diye para verdiğimi, sonra da aman giyecek hiçbir şeyim yok diye dolanıp durduğumu fark ettim. Yoksa afrikada çocuklar aç benimse tek derdim bir tişörtü aynı haftada iki kere giymek falan değildi, o kadar yüce bir insan olamadım.


Düşününce ben;satın aldığı her şeyin suyunu çıkartarak giyen biriyim. Benim dolabımda (Bahar'ınkinden farklı olarak) etiketli bir bluz ya da giyilmemiş bir ayakkabı göremezsiniz. Ama yine de biraz kendimi terbiye etmek biraz da cüzdanımı doldurmak maksadıyla böyle bir işe giriştim. Daha önce de söyledim belki; 8 ağustos-8 Kasım tarihleri arasında alışveriş yapmamak adına girdiğim alışveriş orucuna her türlü kıyafet, çanta, ayakkabı dahil. Orucu bozduğum takdirde de cezası Didem'e bir adet long champ almak. Hala devam ediyorum. 1 ay boyunca neler yaşadın derseniz:


*İlk etapta tabii ki zorlanmadım. Çünkü alışveriş orucuna girmeden bir gün önce; son kez ihtiyaçlarımı(! ) almak adına, Didem'le de abartmama konusunda karşılıklı olarak anlaşarak, alışverişe çıktım. Kötü kaderim neticesinde o gün alacaklarımın bir çoğunu bulamasam da kendime sonbahar için bir adet uzun kollu bir de kurtarıcı beyaz tişört alarak alıverişe son verdim.

*Sonra yine zorlanmadım. Çünkü dolabımda güzel bir temizlik yaptım. Bu esnada pek giymediğim, dolabın arka tarafına ittiğim kıyafetlerimi buldum onları değerlendirdim. Bir ara üç farklı bluzumu tükenmez kalem yapınca cinnet geçirdim.Koslaya yatmış birini yırtılması üzerine kaybettim. Birinden lekeyi çıkarttım. Diğeri hala lekeli ama atamadım. Netice de yaşanan kayıplara rağmen kendimi tuttum.

*Zaman biraz daha geçince yaratıcılığımı konuşturdum, farklı kombinler yarattım. Farklı zamanlarda 20'ye yakın gün İstanbul'da olunca da Bahar'ın dolabına saldırdım. Bu arada facebookta her değişik kıyafetimi görüp, long champ hayalleri kuran Didem'i o Bahar'ın kıyafeti diyerek hayal kırıklığına uğrattım.

* Alışveriş orucum esnasında Bahar için çıktığımız alışverişler dışında kendi kendime de mağazaları gezdim. Hatta yeni sezon ürünlerinin gelmiş olduğu ve en sevdiğim mağaza olan Top Shop'ta harika şeyler görüp, satın almadım. Ama bu geziler sırasında kendimi zaman zaman oruç bitince şunu alırım diye listeler yaparken buldum.

* Zorlanmanın en büyüğünü bayram öncesinde İstinye Park'da gezerken yaşadım. Bir gömleği çok beğendim, bir ayakkabı da baya hoşuma gitti ama hayır almayacağım dedim, triplere girdim o esnada Bahar ve Kürşad bana sürpriz yaparak(!) onları hediye olarak aldılar. Burada biraz hile mi vardı, kendimi çok mu acındırdım bilmiyorum ama Didem'e de Binnur Teyze bir sürü şey almıştı falan diye kendimi kandırdım. Sonra Didem'le hediyeleri de yasaklama kararı aldık(!!??)

*Geçen hafta sonu ise bir düğüne katılmam gerekti. İşte bu baya zor oldu. Top Shop'a harika gece elbiseleri gelmişti. Birini giydim ve harika da oldu. Yine yanımda çok beğendiysen alalım diyen biri vardı lakin ben HAYIR dedim.1539 kere giydiğim bir elbiseyle gittim düğüne, incilerim de dökülmedi. Çok ünlü olmadığımdan da "merve aynı elbiseyle bir düğüne daha katıldı" diye rencide edici haberlerim de yer almadı magazinde.

* Son zamanlarda ise biraz huysuzum. Acaba alışveriş yapmadığımdan mı demiyor değilim.


*Şu aralar da listeler yapıyorum. Bir kapalı ayakkabıya siyah çantaya ihtiyacım var gibi.

Netice olarak alışveriş orucunun beni gördüğümü ve beğendiğimi almama konusunda eğittiğini, ihtiyacı olanı satın alan bir merve yapacağını umuyorum. Para konusunda ise henüz refaha çıkamadım bunu İstanbul'da Vedat Milor misali yaptığım yemek gezilerine bağlıyorum. İşte böyle günler geçiyor sayın seyirciler. Hoşçakalın:)

12 Eylül 2011 Pazartesi

hey sista!

kardeş olmak aynı ayakkabı dan iki tane almaktır.Bir evde her ayakkabıdan bir 36 bir 37 numara olmasıdır.
Kardeş olmak aynı ayakkabılarla sokağa çıkmak, kürşadı da yanına katıp fotoğraf çekmek,



bazı günler abartıp aynı elbiselerle sokağa çıkmak...


ama aynı elbiselerin altına da mutlaka aynı ayakkabıları giymektir.

Kardeş olmak güzeldir.

Kız kardeş olmak en güzeldir.