26 Eylül 2011 Pazartesi

bazıları çayına şeker atıp içiyor.

çok güzel bir şey(yemek/manzara/mekan/ülke) gördüğümde yanımda bulunan sevdiğim sayısıyla ters orantılı bir kalp sızısı hissederim ben. önce içimi büyük bir coşku kaplar, sonra da keşke o/onlar da burada olsaydının hüznü. böyle nice ülke gördüm, yemek yedim derdim de yalan olurdu. (sadece nice ülke kısmı)konumuzdan sapmaz ya da saparsak biz istanbul sever bir aileyiz. buna her ne kadar orada yaşayamam dese de babam da dahildir. (ki babam bizi hayatımda gördüğüm en harika istanbul manzarası ile buluşturmuş, ayaklarımızın suya değerek uyumasına vesile olmuştur.)

bu sefer konuya dönmeye çalışırsak, istanbulda tek başıma veya az kişiyle paylaşabildiğim her şey içime dert oluyordu. en iyi ihtimalle bir gezi de teyzem, bir gezi de annem oluyor, diğeri olmuyordu. bizim eskiden birlikte geçen cumartesilerimiz vardı. o cumartesilerde uzun kahvaltılar edilir, sonrasında gün içinde ne yapılsına geçilirdi. o kahvaltılara gitmeden mutlaka livadan dereotlu poğaça ve biraz da fıstıklı/çikolatalı beze alınır, dedem üzerini giyinip, evden çıkmaya hazırlanırken, anne, teyze, merve ve bahar ve bazen de gülsima, reco, ve yenge olan sofradan dedeme en azından bir çay iç çağrısı yapılır ama dedem mutlaka hiçbir şey yemeden evden çıkardı.

sonra bir dolu şey oldu, hastalıklar hastaneler ve cumartesi ve hayatımız çok değişti.

hayatımın en güzel haftasonlarından birini yaşamadan önce bunları düşündün uzun uzun ve farkettim ki, ben teyzem ve annemle bir arada başka bir şehre gitmeyeli 6 yıl olmuştu. Bu haftasonu Bahar'ın erken doğum günü kutlaması için yola çıktığımızda da içimde büyük bir sevinç vardı.


Sonrası ise komedi filmi.


Çok yakında burada..



Hiç yorum yok: