28 Eylül 2009 Pazartesi

Hediye


Bahrisiz pasta yapmak zor.

Bahrisiz foto çekmek de zor.

Bir hoşgeldin bebek konseptli doğum gününün daha sonuna gelmiş bulunmaktayız.

Esen kalıN:)

27 Eylül 2009 Pazar

Sütlaç

Sen benim en iyi arkadaşımsın.
Sütlacım, gece korkunca yanına yattığımsın.
En güzel yemekleri, pastaları yapan, ne yaparsan yap çok güzel yapan, biricik, sabırlı öğretmenimsin.
Kibar kibar hatalarımı düzelten, benden bıkmayan bir pamuksun.
Aslında sen benim ablamsın.
Dünyadaki en mütevazi sanatçısın
ve ben seni dünyalar kadar çok seviyorum.
Bugün sen yokken ve ben sana pasta yapmaya çalışırken anladım ki sen benim öbür yarımsın, yetenekli olanımızsıN:)
Bugünlerde beni bırakıp İstanbul'a gidecek olman fikri ne kadar acıtsa da canımı, beni korkutsa da, senin sen olabileceğin, severek çalışabileceğin ve mükemmel işler çıkartabileceğin iş Çin'de bile olsa gitmelisin, nerde olursan ol hep seninleyim. İyi ki doğdun bayim, iyi ki bizimlesin.
Sen bizim evimizin baharısın.
Dip Not: Mehmet'in hediyesini görünce kafayı yiyeceksin!Ayrıca hiçbir zaman duygularımı ifade etmede senin kadar başarılı olamıyorum, yazımla idare et:)

24 Eylül 2009 Perşembe

Emo Beho

Allahım şu an önümde kırmızı kapri skinny pantalonuyla gezen Behlül mü?

Behlül Emo mu oldu?

GQ fazla mı okudu?

Kaçıııııııın!

Görseli nete düşünce haber verin de ekleyeyim bi zahmet:)

Laylaylom

Neşeliyim işte bugün. Sonbahar geldi, havalar soğuyacak diye şikayet etmeyeceğim.(o günler de gelir yakında)

Hava güneşli, üstümde bir hırka üşümüyorum.

Ben inat ediyorum, kasım olana kadar çorap giymiyorum. Üşüyorum, karnım ağrıyor ama diretiyorum.

Karadeniz kızı olmama rağmen hamsi sevmiyorum, ama sakaryadan geçerken az önce, balık kokularıyla mest oldum. Balık kokusu İstanbulu getiriyor. Gözlerimi kapıyorum, Kadıköy çarşısında oluyorum.

O balıkların yüklü olduğu kamyonu takip edip, hale kadar gelen şaşkın martılar görüyorum bazen, onlara gülüyorum.
Yudumla balık ekmek yeme vaktidir. Hoşgeldin sonbahar, hediye gibi geldin.
Foto:Dilek tutan bir ben, bir bahar günü, bir Prag.

23 Eylül 2009 Çarşamba

Dişi Avukat Stajyerlerine Tavsiyeler..

1-)Lütfen o komik döpiyesleri giymeyin. Hatta 40’lı 50’li yaşlara geldiğinizde de giymeseniz olur bence. Ya da en azından o yaşlara geldiğinizde giyin ki, taşıyabilen bir halde olun. Ama lütfen ciddi görüneceğiz diye adliyede penguen sürüsü misali gezmeyin, grilere siyahlara boğulmayın, ciddi olalım derken, sıkıcı olmayın!

2-)Evet hem şık hem de mesleğe uygun bir ciddiyette giyinmek zor zanaat ama lütfen araştırmacı olalım, kolaya kaçmayalım. Siyah kumaş pantolon giydiğimizde beyaz gömlekle kombinlediysek bile araya şahsi bir şeyler sıkıştıralım; renkli bir fular takalım, takılarımızı konuşturalım, ayakkabıda risk alalım.

3-)Kız milleti olarak çenemizi tutmakta bir hayli zorlansak da , asansörlerde, adliye personelinin her an bir köşeden fırladığı metro ve ankarayda “şu kalemdeki adam da neydi, aman o hakim ne gıcık”tarzı konuşmalardan kaçının. Hangisinin tanıdığıyla dip dibe olduğunuzu asla kestiremezsiniz.

4-)Adliye stajına başladığınız ilk gün elinizde koca evrak çantalarıyla çıkıp gelmeyin. Allah aşkına henüz avukat yanı stajına bile başlamamışken, içini neyle doldurursunuz ki?(Bu sözüm yaz tatilini veya okuldaki yıllarını avukat yanında çalışarak geçirenleri muaf tutarak söylenmiştir.)

5-)Topuklu ayakkabı giyme konusunda ısrarlıysanız, çantanızın bir yerine ufak bir babet de sokuşturuverin, çünkü bütün gün oradan oraya koştururken zavallı ayaklarınız isyan edecektir. Ayrıca bavul gibi kadın çantası yapan modacıların bu buluşu bir işe yarasın ama değil mi? (Ağrısız sızısız yüksek topuklarla salınabilen şanslı azınlıktansanız, sadece önünüzde saygıyla eğilirim)

6-) Mütevazi olun. “Ben 4 yıl senden azar işitmeye mi okudum, bu işleri mi yapmaya devirdim o kitapları” edalarını bir kenara bırakın. Stajyerlik de askerlik gibi, mantık aramayın. Tabii kendinizi ezdirmekle, mütevazi olmak arasındaki ince çizgiyi de korumak gerek! Ayrıca size hiçbir şey katmadığını düşündüğünüz, kalem personelince size yüklenen angaryalarda aptala yatın, hata yapın, bakın bir daha size iş veriyorlar mıJ

7-)Hakim ve savcıların yanlarında yaptığınız stajda ne istedikleri konusunda dikkat kesilin. “Her gün geleceksin, staj bitince geleceksin, duruşmalara geleceksin” şeklindeki farklı isteklerin karşılığını verin.

8-)4, 6 ve 7. maddeler erkek stajyerler içinde geçerlidir. Hatta 3. madde ile ilgili olarak bizden daha dedikoducu olan karşı cins, ilgili maddeye dişilerden daha çok riayet etmelidir. Ancak erkek stajyerler “karşıki dağları biz yarattık” modunda takıldıklarından onlar için ne desek boştur.


Dip Not: Her ne kadar aşk hayatı bahtsız olsa da, Larry'sini , Billy'sini ellere kaptırsa da, Allah hepinize Ally Mc Beal'ın ki gibi hareketli bir ofis, deli arkadaşlar ve bol kazanç nasip etsin:)

22 Eylül 2009 Salı

Çarşambayı Sel Aldı.

Herkes C. Dündar'ın aldatma vakasını konuşa dursun, bundan takriben 2 yıl önce ,yağmurlu bir günde, Ankara'da, Bien'de, bir grup arkadaşımla hoş beş ettiğim esnada, yanında Fazıl. S'nin ve bir grup ergenin bulunduğu bir masada görmüştüm kendisini, bir kızın kulağına bir şeyler söyleme ve kulağını yalama arasında gidip gelirken. Bir arkadaşım hafif çakır keyifken ve durup durup "aaa Uğur Dündar'a da bak senn" derken, arkadaşımızın kafasının karışıklığına gülmüştük.

Ayşe Arman malum fotoğrafı değerlendirirken bile onu romantik bulmuş. Ama o gece gördüğüm görüntüler sözde romantik adamdan soğumama vesile olmuştu. Kimse romantik kimse şair olmak zorunda değildi, herkesin de böyle vakalar başına gelebilirdi lakin iki yüzlü şiirler yazmamalı mıydık acaba?

Ya da insan iki klişe hikaye yazıp, aşk üzerine şiirler döktürdü diye o ülvi duygusal kişiliğinden sıyrılamaz mıydı? Onun içinde de hepimiz gibi bir pislik olamaz mıydı?

Şimdi bütün kadınlar C.D sayesinde , dünyada bir yerlerde iyi(!) erkekler olduğuna inanıyordu da, hayalleri mi yıkıldı?

Onu merak ettim ben.

Bunca gündür bloguma girememe-yazamama üstüne neden bu konuda böyle saçma bir yazı yazdıysam?

18 Eylül 2009 Cuma

Ey Aşk Nerdesin?

Perşembe akşamları atv 'de yayınlanan bu diziyi seviyordum ben. Konuşmalar yapmacık değildi, karakterler birşey söylemeden önce birbirlerine bön bön bakmıyorlardı, germiyordu, güldürüyordu, , kıyafetler güzeldi, replikler gerçek, oyuncular iyiydi.
Aşk-ı Memnu yeni sezonda yayınlanmaya başlayınca gününü değiştirirler diye umud etmiştim zira kuvvetli rakibinin karşısında reytinginin düşmesi kaçınılmazdı ama diziyi aynı gün geç saate almayı tercih ettiler. Derken kötü haber de geldi. Dizimiz yayından kaldırılıyormuş ve bu akşam finalmiş. Ama gazeteden yapımcı ile kanalın anlaşamadığını ve başka kanallarla görüşüldüğünü öğrendim.

Buradan tvcilere sesleniyorum, ben yaprak dökümü gibi ağlak dizileri seyredemeyen, dizilere biraz istanbulu görmek, azıcık kıyafet bakmak için göz atan bir izleyici haline geldim madem, mesela pazartesi, salı bu türk romanı fırtınalarının olmadığı bir gün yayınlayın şu diziyi de izleyelim, ne dersiniz?

Gidin azıcıkda "şaşıfelek çıkmazı", "biz size aşık olduk","nasıl evde kaldım" gibi diziler çekin ya, olmaz mı?

17 Eylül 2009 Perşembe

...

Bu konuda sayfalar dolusu yazdım aslında.
Sonra sildim.
Öfkeliyim ve utanıyorum.
İnternette okuduğum bir sürü yorumdan, o resim atölyesine asılan pankarttan onları yazanlar adına utanıyorum ben.
Öldürme fiilini işleyen ya da işleyenler kadar, o bebeyi saklayanların, kollayanların, en çok da bir sürü ihmale imza atan yetkililerin , terbiyesiz c. cerrahın, onun gibi düşünen örümcek kafalıların ve daha nicelerinin de o pisliği yapan kadar suçlu olduğunu düşünüyorum.
C.G'nin saçma salak konuşan, çocuğa acıdığını söylecek kadar aptal olan avukatından da utanıyorum.
Teslim olmuş birini yakalamış edalarında açıklama yapan yetkililerden de tiksiniyorum.
Yazık.
Adalete değil mevkiinize güvenin.

Dip Notlar: İyi ki o baba delirdi de o kadar dikkat çekti.
İyi ki konu(iyi veya kötü bir şekilde) gündemden düşürülmedi.
Keşke Y.Zorba hala K. ailesinin avukatı olsaydı .

15 Eylül 2009 Salı

Luv



Beni mutlu ettiniz.

14 Eylül 2009 Pazartesi

Cure - Shot!

Kürşad. Alışveriş konusunda tam bir çılgındır. Onunla kendiniz için, bir başkası için, onun için hiç farketmez, yeter ki birşey alın, alışverişe çıkın, asla sıkılmaz asla zorlanmazsınız. Benim yemekten sonra müptelası olduğum şey olan alışveriş tutkumu, heyecanımı paylaşabildiğim nadir kişilerdendir. Onun için de farketmez alıp almamak, saatlerce gezebilir mağazalarda, o da yeni bir şey satın aldığında gözleri parlayan bir delidir. Kumaşlara dokunur, ayakkabıları sever, fikir verir.
Diğer bir bana benzer huyu da hediye alma (kendine-başkasına) delisidir. Adeta bir noel babadır. Hediye almanın püf noktasını o da bilir. Bana göre hediyenin güzeli, karşındakinin görüp iç geçirdiğini, vitrinin önünde gözünün takılıp kaldığını, "ayyy bu süpermişşş" dediğini bulup ona vermektir. Aslında bu biraz da sürprizdir. Azıcık da şovmenlik:) Ama hediyeyi verdiğiniz anda alan kadar sevinebilmektir, gerçekten bir şeyi hediye etmek. Kürşad da bana birşey aldığında dayanamayıp, kendi açacak kadar sevinir o anda:))
Benim gibi o da salıncakta iki kişiye bakar, moda cadısının benzeri bir erkek moda blogunu kendisine yapmamı ister:)
Ve bir gün salıncakta iki kişideki sienna miller fotoğrafını o da görür. (Benim Jude Law'ı sevdiğim kadar o da Siennaya bayılır.) Bir gümüşçü torunu/kızı/yeğeni olan ben küpeden yaptırmaya karar veririm ama o benden erken davranır.Derken gider, o küpelerin tıpa tıp aynısından bana yaptırır. Kutusunu yine bana açtırmaz, kendi açar. Beğendin mi , beğendin mi diye beni tırmalar bütün gün.
Bir de okulların açılmasına müteakip bana *bucks termos almayı da ihmal etmez. Hem de en sevdiğim maviden.
Dip not:Çok bir sevgi kelebeği yazısı oldu.
Dip not 2: Hediyeleşmek güzel şey.
Dip not 3: Hediyeleşmek çirkin bi kelime.
Dip not 4:Fotolarını çekemedim.Ama linktekinin tıpa tıp aynısı.
Dip Not 5: Cure-Shot 'ın isim babası Utku'dur.

9 Eylül 2009 Çarşamba

Bir Avukatın Günlüğü

Şu Adliye'de herşeyi gördüm ben. Travestiler, kan revan içindeki insanlar, ayağından ayakkabası fırlamış tutuklu çocuğunu görmek için koşan anneler, boşanma davasından elele çıkan karı kocalar...
Ama kalemde, saçına maşa yapan memuru ilk defa gördüm. İstifini bozmayışına, içerisi kalabalıklaştıkça buklelerini düzeltisişine hayran kaldım. Takdir ettim.Oje süren çok görmüştüm de buna pes dedim.

4 Eylül 2009 Cuma

Dana Kreşi

Şimdi yukarıdaki başlık şaka değil, mecaz değil, mübalağ hiç değil. Danalar var, bunların kreşi de var. Bu haberi bugüne bugün benim biricik kuzenim Büşra Konya'nın Çumra ilçesine gidipte yaptı diye de yazmıyorum burada, alakası yok.

Dün Kanal D haberde veya internette bir yerde gözünüze çarpmıştır belki.Adamlar kreş dedikleri yerin duvarlarına danalar çizmişler, yanlarına çiçekler:)
İşlerindeki yoğunluk nedeniyle hayvanına bakamayan çiftçiler, kreşe başvuruyorlar ve sahiplerinden hayvan başına aylık 70-80 TL isteniyor. Ücret peşin alınmıyor, süt vermeye başlayan ineğin sütü satılarak elde edilen gelirden kesiliyor. Ve haberde bu işin binbir faydası anlatılıyor, hem çiftçiye hem üreticiye.. Bazı yerlerini kaçırdık tabii, "aa büşra çıktıı tv'yi açıın, aa ne giymiş" falan derken:)
Netice de fikir süper, Çumralılar yaratıcı,röportajda "hanım eskiden ineğe bakmaktan bize bakamıyordu, şimdi hanım eve bakar oldu, e ineği de özlüyoruz, arada geliyoruz çoluk çocuk seviyoruz" diyen amca da çok tatlııı:))


3 Eylül 2009 Perşembe

İyi ki Doğdun Pashaaam/İyi kii Doğdun Bloguum!!

Bugün Neyir'in doğum günü.
Bana sabırla matematik anlatan, birlikte bisiklete bindiğim, ilk tatile çıktığım, ilk evinde yatıya kaldığım Neyir'in doğum günü. Onu şuradaki yazıdan da tanıyorsunuz zaten.Birini tanımak istyorsan ya yemeğe git seyahate çık derler ya, biz çook yemekler yedik çok da gezdik onunla. Nedense bu yazıyı yazarken aklıma geldi ilk seyahatimiz; Ankara'da bir şehir turu:) (Ankara'da yaşıyorduk orası ayrı.) Sabahtan çantamıza sandviçler yapıp koymuş, Bahçelievlerde buluşup yürümeye başlamıştık, heralde öğlene doğru kızılaya gelmiştik. Mc Donalds'dan chichken burgerlarımızı alıp, meclis parkında yemiş, sonra da çankayanın tepesine çıkıp, yorulunca tekrar bahçeliye dönmüştük. Nedense bunu yapınca kendimizi gezgin sanmış, büyük bir iş başarmışcasına da sevinmiştik. Gezimizi belki de sabah sandviç yemek ve mc donalds için de yapmış olabiliriz:)
Sonra bir çok yere gittik onunla, İstanbul'da en bilmediğim yerlere o götürdü beni, sayesinde Kuşadasını gördüm ve daha neler neleer.. Ama bir gezi daha yaptık ki onunla, ani bir kararla, iyi ki de yapmışız çünkü 17 ekimde evleniyor artık:)
Ve daha bir çok anımız var ...Aramızda 454 km olsa da kopmayan bir dostluğumuz, kardeşliğimiz var.Kahkahalarımız, gözyaşlarımızı akıtabileceğimiz omuzlarımız var.. İyi ki doğmuş pashaaam, iyi ki var, yeni yaşında, yepyeni bir hayata başlarken herşey kendisi kadar güzel olsun inşallah:)
Bir deeeeeee bugün blogumunda doğum günüü! Gör Neyir bak seni ne kadar sevdiğimi, blogumu bile seninle aynı gün doğurduM:) Canım blogum sen de iyi ki varsın, iyi ki sana yazıp yazıp rahatlıyorum, sayende tanımadığım bir sürü insanla derdimi sevincimi paylaşıp, onların yaşadıklarına da tanıklık ediyorum. Muckss:))
Dip not: Sevgili Pınarcığım Amasya fotolarımızı yollarsan buraya bir adet koymak isterim, Neyirle olanından:)

2 Eylül 2009 Çarşamba

Stand By me..

Sadece memnun değilim birşeylerden. Hayatımı değiştirmek istiyorum bazen. Baştan aşağı. Ama istemek yetmez bazen. Ne yapıyorsun ki derler adama?. Çok istediğim şeyler var. Kimi zaman da hiçbirşey istemiyormuşum gibi. Bir yeteneğim yok benim. Hedefim de kalmamış. Küçük şeylerden mutlu olan küçük insanken ben; filmlerle, yemeklerle, alışverişle, kitaplarla, kahkahalarla, sevdiklerimle keyif bulurken, bazen daha fazlasını istiyorum. Ama ne yapıyorum ben? Sıkıldım, sil baştan başlamak gerek bazen. Hayatı sıfırlamak.

Durmak da bir eylem midir?

1 Eylül 2009 Salı

Narlar Olmadan Gel!

Tatil dönüşü, ramazan derken, kendini motive etmenin bir yolunu bulmalı!!!!


Neler giyeceğimi hazırlasam 5 günlük, haftalık paketler halinde,

Her eylül olduğu gibi, okul açılıyormuşcasına çılgın kırtasiye alışverişleri yapsam,

Kendime yeni bir bardak, bir de *bucks termos alsam,

mp3üme daha coşturucu şarkılar koysam,

Akşam eve dönerken değil de sabahları makyaj yapsam,



işe yarar mı sizce?