25 Şubat 2013 Pazartesi

Ankara'da Öğle Yemekleri 3

Ankara Döneri yemek istiyorsanız, gideceğiniz yer bellidir. Sadece et döner vardır, başka bir ürün satmaz.Masa yoktur, sandalye yoktur, taburelerin üzerinde oturarak, şansınız varsa mermer tezgahın karşısında  ya da kapının önündeki bir kaç taburede yer bulabilirsiniz. Dükkan daima kalabalıktır. Dönerin başında daima aynı usta vardır. Çok kere "abi askerdeyken gelmiştim, unutamamıştım bu döneri, seni görünce çok sevindim" diyenlerle ve benzeri müdavimlerle karşılaşmak mümkündür.Döneri kimi zaman tuzlu gelebilir, ayranla güzel gider, bazen de henüz iyi pişip pişmediğini dışarıdan kontrol ederim çünkü erken saatlerde ve de kalabalıksa istediğim gibi pişmemiş olabilir. Ki ben biraz kıtır kıtır severim.

Özellikle Sincan duruşmalarından dönerken, Güvenpark'da inip, buradan dönerimi alıp, yürüye yürüye yemişliğim çoktur. Karnım zil çalmazken de bir çeyrekle kendimi şımartmışlığım da vardır. 

Tavsiye ederim.

Cici Piknik
Kumrular Sokak No:8/C Kızılay/ANKARA
312 418 15 01



21 Şubat 2013 Perşembe

Ankara'da Öğle Yemekleri-2



Ara verirsem devam etmemekten korkuyorum ve Ted günlerinden beri uğrak mekanımız olan bir başka yere geçiyorum. Yeni Bursa İnegöl Köftecisi. Başında yeni yazdığına bakmayın. Ben ortaokula giderken vardı ki, bu da en az 18 yıl eder. Köfte sevenler olarak, okul zamanında ara sıra, iş hayatında biraz daha fazla gittiğimiz bir mekandır. Önceki yazımda dediğim gibi, okul zamanlarından beri değişimin kralını geçirmiş, hatta sonra İstanbul’a taşınmış olsa da,  90’lı yılların haylaz çocuğu Recoyu tanıyan garsonlar hala oradadır.

 Köfteler fotoğrafta görüldüğü üzere, ilk önce 5 adet gelir. Siz son lokmanızı önce kekiğe sonra belki biraz acı sosa batırıp, ekmeğin arasına sıkıştırdığınızda, garson elinde şişlerle belirir ve beş sıcak köfteyi daha tabağınıza ekler.

Piyazı bol soğanlı değildir, ki ben bu yüzden daha çok severim.

Sonunda  aşk yaşadıklarına inandığım köfteyle, sütlü kadayıfı mutlaka midemde buluştururum. Hiçbir zaman kalabalıktan yıkılan bir mekan olmadı, ama her zaman belli müşterileri vardır,Emek'de de bir şubesi olan mekanın, ayakta kalması dileğiyle.  

Yeni Bursa İnegöl Köftecisi
Mithat Paşa Cad. No:39/a 
Kızılay, Çankaya, Ankara
 +90 312 434 56 50, +90 312 432 29 11

20 Şubat 2013 Çarşamba

Ankara'da öğle yemekleri-Yeme içme rehberi 1.



Madem öyle işte böyle. Yemek yazılarına devam. Belki biraz duygusallıktan, belki de biraz oburluktan, bu aralar Ankara’da öğle tatillerimi dışarıda geçiriyorum. Bundan üç ay sonra da ben bu şehre geleceğim tabi, ama duruşmadan çıkıp, arkadaşlarımla buluşup, yemek yer miyim, orası biraz muamma.

Şanslıydım ben. Hiç iş aramadan çalışmaya başladığım işyerim, ortaokul ve liseyi okuduğum semtte, hatta orta okulumla aynı sokaktaydı. Yediğimiz içtiğimiz bir çok mekan, Okul İnceğ'e taşınınca kapanmış olsa da , bazıları hala oradaydı.

Staj zamanı Yudum, önceleri uzaklarda çalıştı ama bir yıl gibi kısa bir süre o da Ted civarında işe girdi. Aynı dönemde Reco da iki sokak ötemde çalışmaya başladı. Birkaç yıl sonra Didem bir cadde ötemdeki bankada işe girdi, bunu izleyen senelerde Pınar'ın tayini noterimin altındaki bankaya çıktı, ilk avukatlık yıllarımda adliyede çalışan Candan da, nispeten Yudumlara yakın bir kuruma geçiş yaptı. Ekmek arası balıkçı'da, ted zamanı toplanıp gittiğimiz Mantıcı'da, arada paraya kıyıp Göksu’da, Reco’yu her gördüğünde, tipi  tamamen değişmesine rağmen mutlaka hatırlayan ve boyum ilk okuldan beri aynı olmasına rağmen beni tanımayan Köfteci'de, kapanana kadar Karacaoğlu'nda, Didem'in keşfi Zeytinyağlım'da, Çilli'de güzel yemekler yedik. Mesai saatine yakın panikleyip kalktık, çayımızı yarım bırakıp, koşarak işimize geldik.

Sonrasında Didem’in tayini başka bir bankaya çıktı, Candan doğum izni aldı, Pınar başka bir işe girdi, Reco İstanbul’a gitti ve kalabalık yemekler azaldı.Şimdi ben İstanbul’a taşınırken, sevdiğim bu yerlerle vedalaşıyorum biraz.

Bunlardan  her biri bir yazının konusu olsun ama bugün en sevdiklerimizden biriyle başlayalım.

Öz Kafeterya Hakiki Kayseri Mantıcısı (Kuruluş 1988)
Adres: Sakarya Caddesi No:19/12 Ankara

Mantısı güzeldir. Sahibi tedlileri çok sever, bizimle sohbet eder, hep kalabalıktır. Mantıdan önce turşu gelir. Kayık tabakta gelir, asla yuvarlakta değil. Bu yıllardır böyledir. Okulda paramız çokken, şimdi de gözümüz açken, ortaya bir de gözleme söylerdik. Mantı hep yetmeyecek gibi gelir. İçimizde en az yiyen Yudum’un bile tabağında bir mantı parçası kalmaz.  Didem’le 1.5 yemişliğimiz çoktur. Okul zamanı topluca mantıcıya gittiğimizde sınıfı bir yağ kokusu kaplardı. Şimdilerde havalandırması nispeten daha iyi, ama sandalyeler masalar değişmedi, bence güzel olan da bu.Yolunuz düşerse yiyin.

19 Şubat 2013 Salı

Küçüktüm ufacıktım, top oynadım, acıktım.


Annemin söylediğine göre 3 yaş civarı , komşu evlerde , öğle saatlerinde yükselen yemek kokularıyla birlikte kapıları tırmalamaya başlarmışım. Aynı huyum akşam saatlerinde de devam edermiş. Komşularımızda meşhur gurmeler ya da ünlü aşçılar değildi, ama beni başka sofralar ve tatlar her zaman cezbederdi. Annemse yemek saatinde başka bir eve misafirliğe gitmemin ayıp olacağını tembihler, genelde beni frenlemeye çalışırdı. Yine de beni zapt edemediği zamanlar evden kaçıp, Ankara’da Bahçelievler’deki apartmanımızın sakinlerinin kapılarını çalardım. Osman Amca ve Müzeyyen Teyze’nin evinde , balkonda bizde olmayan ve o zamanlar diğer evlerde de görmediğim çizgili , kenarları demirden, şezlong sandalyelerde oturup, karpuz ve beyaz peynir yediğimi hatırlıyorum.

Giriş katta oturan Şilan ve Arzu’nun da anne ve babası kuaför olduğundan, genelde evde olmazlardı ve benden yaşça büyük iki kız kardeşin pişirdiği menemene ekmek batırarak yediğimizi, menemeni de ilk orda yediğimi, yanında şişe kola içtiğimizi, sonra o minik boyumla gelip anneme “sen neden hiç menemen yapmadın” dediğimi, dün gibi hatırlıyorum.

Yediğim yemeklere dair anılarım hep çok berrak, hep çok ayrıntılı. Bu arada annem de çok çok ve de çok güzel yemekler yapan biridir ki o konuya da bir açıklık getirmek isterim. Yani evde aç kalan bir çocuğun değil gözü aç bir çocuğun hikayesi bu.

Aslında bugünlerde biraz iştahlıyım, yeme içme üzerine yazayım deyip yine nerelere geldim.

Niyetim biraz çikolata aşkımdan biraz twixden, flake’den ve Ülker fıstıklı çikolatadan bahsetmekti. Twix çikolata ben küçükken, hatta ben büyükken de hiçbir zaman ucuz bir çikolata olmadı. Snikers la birlikte satılır ama aynı fiyatta satılır bana da snickers a göre twix her zaman daha lezzetli gelirdi. Son yıllarda snickerslar ucuzladı bir liraya satılmaya başladı, hatta reklam panolarına çıktı, ama aynı şey twix için olmadı.Sonrasında birden twix de bir liraya satılır oldu, o da reklam panolarında yerini aldı, hatta onun da üzerine bile bir tl yazıldı, şu aralar bizim bakkal kendisini 1.25 e satmakta. Tadı biraz değişti sanki? Ya da satın alma gücüm artınca eski cazibesini yitirdi.

Flake ise pahalı mıydı, ucuz muydu hiç hatırlamıyorum. Sanırım çok sevdiğimden önem vermemişim. Ama teyzemle ara sıra yaptığımız ve istediğimiz her şeyi alabildiğimiz Çoban Pazarı gezilerinde onca değişik markayı, hatta tüpten çıkan sakızları bile zaman zaman geride bırakan; flake. Okulun bahçesinden dışarı çıkınca, sağda duran bir tezgahta, sulu gözler, değişik şekerlemeler satan bir adamın her daim tezgahında bulundurduğu flake. Onu o kadar çok severdim ki. Sahi şimdi nerede? Hangi ülkede? Free shoplarda bile yok.

Bir de Ülker fıstıklı çikolata var. Yıllar sonra bol fıstıklısı da çıktı. İşte yine ben 7 yaşındayken, annem bir gün bana Gönül Teyze’nin , Ankara simidini çikolatayla yemeye bayıldığını, kendisinin de bunu denediğini ve çok beğendiğini söylemişti de ben yine cebimdeki parayı denkleştirip, akşamüzeri servise binmeden, koşarak merdivenleri çıkmış, bahçedeki kantinden bir simit bir de Ülker fıstıklı çikolata almıştım. Servis arkadaşlarıma ayıp olmasın, canları çekmesin diye,  hareket saati gelene kadar gizli bir köşede, yavaş yavaş , tadını çıkara çıkara yediğimi, tatlı ile tuzlunun birlikteliğine bayıldığımı hatırlarım.

Ah ah çok duygulandım. Yine yazarım.

15 Şubat 2013 Cuma

NASIL SAĞLIKLI BESLENİRİZ?


ben:  bugün canım
beyti çekio
 m:  ben de dün gece
tokat kebabı izledim samanyolu tvde
patlıcanlı filan canım nasıl çekti
urfalıya gider patlıcan kebabı yerdik
yani sen beyti ben patlıcan kebabı önden de lahmacun üstüne de künefe offffffffffff!!!
 ben:  of
nese ben çok güzel inegöl
köfte tedim
çok güzeldi
o dediklerini haftaya yerz
ben:  samanyolu tv seretmeni başka zaman konuşcam

Yukarıda gördüğünüz ben ve bir arkadaşım arasında geçen rutin bir konuşma. etrafım böyle yemek düşkünleri ile dolu ve ben de başkanları sayılırım. sağlıklı beslenmek, yemek düşünmemek istiyorum, ama instagram yokken ve bloglar bile yokken sürekli yiyen ve sürekli bunların fotoğraflarını çeken, küçükken en sevdiği oyun yemek programı sunmak olan bir insan düşünün. şimdi düşünmeyi bırakın. umarım ben de bırakırım. 
amin.

1 Şubat 2013 Cuma

saçlarım.

hep derdim oldu onlarla. kestirdim olmadı. uzattım olmadı. topladım yakışmadı. babamın deyimiyle; iki tel sağa üç tel sola. .çok uğraştım.

dün bir arkadaşımla saç muhabbeti yapmam üzerine aklıma geldi. bir şeyler yazayım dedim. kabarık saçlarımın sırrını vereyim istedim.

1-)annenizin bigudileri var ya, ben onları atmadım. kullanıyorum, zaman olursa üç öne bir arkaya beş dakika sarıyor, bir de kurutma makinesi tutuyorum. (bordum tatilinde didem bu sırlarımı öğrenmiş ve şöyle buyurmuştu; merve t. olmak hiç kolay değil, yine ertesi sene bodrum tatilinde beni bigudi ile gören can burak; bu aleti en son 80'lerde annemde görmüştüm diyerek şaşkınlığını ifade etmişti) ama iki kere iki dörtse, bigudi de hacimdir arkadaş.

2-)ben kafamı eğerek kuruturum. buna nerden sardım, nerden böyle bir sonuca vardım? düşünelim ve küçüklüğüme gidelim. yaz tatillerinde, bazı soğuk kış günlerinde, babam kuruturdu saçlarımı ve ben bunu çok severdim. saçlarımı aşağı doğru sarkıtır, aynadan ters suratıma bakar, babamın bir yandan saçlarıma kurutma makinesini tutarken, bir yandan da saçlarımı taramasının tadını çıkarırdım. saçlarım kuruduğunda buna biraz üzülür ama geriye doğru attığım andaki aslan yelesi görüntüsüne de her zaman bayılırdım. bu durum hacim veriyor.

3-)sigara içmiyorum ve bence bu saçlar için önemli.

4-)nude adında bir saç kremini madrid seyahatimde şampuan zannedip kullanmış, allahım bu madrid'in havası suyu saçıma ne de iyi geldi diye düşünmüş durmuştum. netice de o saç kremi iyiymiş onu anladım. öneririm.

5-)şampuan aramam, şampuan sormam ama döner dolaşır pantene kullanırım. kremsiz.

6-)saçlarımı yılda belki sadece üç kere fönletirim, hiç boyatmadım, düzleştiriciyi haftada ikiden fazla kullanmam, maşa yapmayı da bilmiyorum.

verdiğim kutsal bilgiler için rica ederim.

daha önce böyle bir yazı yazmış olabilirim, ama ben anılarını tekrar tekrar anlatan insanları asla bunu anlatmıştın zaten diye bozmam. siz de beni bozmayın.
öptüm bye.

fotodaki benim.