27 Ağustos 2018 Pazartesi

these streets will never look the same


Strazburg caddesi başında araçtan iniyorum. Her zaman yaptığım gibi düz devam etmeyip, bu sefer sağa kıvrılıyorum. Ankara sıcak. Topuklu ayakkabılarımla hızlı hızlı yürüyorum. 13 yıllık ciddi bir avukatım ben. O kadar topuk olacak. Sokağın sonuna doğru bir iş hanına giriyorum. 3. Kata kadar yürüyerek çıkıyorum. İçeri girip görüşeceğim kişilerle tanışıyorum. Karşımdaki kadın “ne kadar da genç bir meslektaşımızsınız, çok mutlu oluyorum böyle gençleri görünce” diyor. Çok da genç sayılmam aslında. Sonrasında benden 3 yaş küçük olduğunu öğreniyorum. Bizi yaşlı gösteren yüzümüzdeki çizgiler değil, tavrımız olabilir mi?
İşim bitince tekrar sıcak sokaktayım. Sıhhiye’ye doğru yürüyorum. Köprü altındaki çarşıya giriyorum. Soldaki telefoncu kapatmış, sağda bıçak satan dükkan yerinde. Burada bıçak satılır, gece yarısı biri diğerini, bu dükkandan aldığı ile bıçaklar köprü altında. Bunu düşününce sabah İstanbul’dan yola çıkmadan, Ayazağa’dan yokuşu çıkan, açık camdan eve dolan, sabah ezanıyla bıçak gibi kesilen kadın erkek çocuk çığlıklarını hatırlıyorum.
Çarşıdan çıkıp, soldaki merdivenlerden köprü üstüne çıkıyorum. Merdivenlerde sadece fişler, izmaritler yok. Bayan Açelya’nın numarası da var. Bayan Destina’nın  kartını görünce değişikliği fark ediyorum. Kartlar da “Bayan” ların fotoğrafı yok, meşhur kartlar da zamanla muhafazakarlaşmış olabilir mi?
Köprü üstünden Abdi İpekçi parkına bakıyorum.  8 yıl süreyle her sabah selamlaştığım ağaç orada.  O zamanlarda aklımdan geçenleri hatırlıyorum. Ben hep bu yoldan mı yürüyeceğim ağaç? Ben bir gün buralardan yürümezsem beni hatırlayacak mısın?
O parkta tanıştığım açlık orucundaki öğretmenler, kot kumlama işçisi Ahmet ağabeyi anımsıyorum.
Parkın ortasında Metin Yurdanur’un gökyüzüne açılmış elleri. İçimin dolu dolu olduğu, gözyaşlarımın donup kaldığı bir iş günü, o ellere çıkıp, 3 gün orda yatıp, grev yapmak istemiştim de, kısmet olmamıştı.
Köprüden inip, Dış Kapı otobüsüne atlıyorum. Çünkü eskiden, Cumaları öğle tatillerinde dükkana gelirdim. Sağımda Dil Tarih. Bazı öğlenler dışarıda yiyeceğim deyip, yemek yemeden oturduğum banka bakıyorum. Kocaman bahçede hala sere serpe yatan biri yok. Minik bankım da dolu.
Sonrası Olgunlaşma Enstitüsü, Ankara Radyosu, Resim Heykel Müzesi.
İller Bankası’nın artık olmadığı yere gelince, kafamı camdan içeri çeviriyorum.
Ulus’ta iniyorum.
Dükkandan gelen helva kokusu. Bugün dedem gideli 11 yıl olmuş.
Yürüdüğüm yollara soruyorum, Dedem de geçti buralardan. Onu hatırlıyor musunuz?






cherry i hate

her yazın bir şarkısı var. bu yazınki cherry. chromatics'den.
Cherry
Tells me some things I don't want to know
And I can't see
A light at the end for us anymore
But I can't keep crying
All of the time
No, I can't keep crying
All of the time
Cherry
Can be very sweet when she needs a friend
But it's only
A mask that she wears so she can pretend
And I can't keep running
All of the time
No, I can't keep running
All of the time
Cherry
I hate

iskeledeyim. ıslak mayomu 2'den sonra değiştirmemişim, üzerimde kurumuş. saçlarım, tenim, kitabım, tuzlu ve sıcak. neşeliyim. güneş batmak üzere. denizin üzerindeki tatlı ışığı seyrediyorum. müzikle uyumlu, kıpır kıpır. şarkı bitiyor. iskeleden denize atlıyorum. güneş şimdi kaybolmuş. dalgalarda ışık yok. lacivert bir kadife. ağır ağır yüzüyorum. dünya çok güzel.