28 Şubat 2010 Pazar

Benim Odam Burası.






Resim Ekle




26 Şubat 2010 Cuma

Bir Tatlı Cuma Tatlısı.

Ofis hayatının türlü sakıncalarından biri de tabii ki abur cubur ve yeni çıkan ürünleri çılgınca deneme arzusu. E bir de Demet Hn. gibi araştırmacı bir kişilikle çalışıyorsanız ve bizler gibi sağlıklı beslenme karşıtı iseniz yanda fotoğrafını görmekte olduğunuz ürünü çoktan denemiş olmanız gerek. Yoğun çikolata tadı, browniyi çikolatayla kaplama fikri bana hitap etti. Yiyiniz, ya da yanında yatınız. Tercih size kalmış.

25 Şubat 2010 Perşembe

Macunlu Sohbetler, hedefsiz şikayetler falan..

Sabah Nilüfer!den "şov yapma" şarkısını söylen bir Bahar'la aynı evde uyanmak cidden komik. Bir de şarkının "mangaldan taştııı külller nerden çıktı bu süperler"kısmını söylerken onu görmeniz gerek! Ayrıca kendisi sabah ojesini süren, makyajını yapmadan evden çıkmayan bir insan evladı olduğundan da önünde saygıyla eyiliyorum.
Diğer taraftan geç kaldığım günler, evi terketmem gereken ana dakikalar kala ben hep hiç bir zaman tekini bulamayacağım bir küpe takmaya niyetlenip, koca kutunun başında dakikalarca oyalanıyorum. Biri bana söylesin ben bunu neden yapıyorum?
Öte yandan bugün yolda yavaş yürüyenini, sırada önüme geçeni, kendini bilmeyeni azarlama günündeyim, vatandaşlarımızın dikkatine sunulur! Sokakta bir adet deli daha var bugün.
Aklımda da ne çok şey vardı oysa, bitti gitti bu yazı da burdaa..

Siparişleriniz Hazır!


Hoşgeldin Demir:)

24 Şubat 2010 Çarşamba

Reco Life.


Zaman zaman bizi çıldırtan, sofraya gelmeyen, kulağında kulaklık, duymamakta ısrar eden, geceleri sayıklayan , bizi önce korkutan, sonra güldüren, şımarmamıza müsaade eden, bazen bizden bile çok şımaran, her ortama girdiğinde kendini sevdiren ve bunun için hiçbir çaba harcamayan, hani derler ya “şeytan tüyü” olanlardan, bize güzel hediyeler alan, uzun süredir yapmasak da gece gezmelerine gittiğim, “şişenin dibini görmeyen sevdiğini görmesin” diye şişeleri tokuşturduğum,babamın has arkadaşı, sevilen adam, sıkı dj, iyi fotoğrafçı Recom doğdu bugün, iyi ki doğdu.

Biz onunla küçücükken papatyalar toplardık, kocaman bir arazide, sırt sırta. Yetmezdi bize o alan, çünkü dünya ikimizi içine alan bir çemberden ibaretti. Ve tek derdimiz en çok papatyayı kimin toplayacağıydı o zamanlar.

5 yaşına kadar çok didişmiş , çok kavga etmiştik. Öyle diyorlardı. Ve nihayet bir yaz tatilinde geçinebilmeyi başarmıştık. Aynı anaokuluna yazıldık, o hiç gelmezdi o ayrı. Sonra ilkokulda ayrıldık ama ortaokul, lise, üniversite hep beraberdik, hiç ayrılmadık. Derken işe girdik, iki sokak arka arkaya düştük.

Zamanla etrafımızdaki çember büyüdü, biz sırt sırta değil, yan yana durmaya başladık, arkadaşlarımıza arkadaşlar eklendi, kahkahalarımıza yenileri, üzüntülerimiz de oldu çokça ve birbirimize sarılıp ağladık o anlarda. Sonra uzun uzun ayrı kaldığımız günler de geldi, ama uzun uzun telefon konuşmalarıyla habersiz bırakmadık birbirimizi.

O ilk arkadaşım benim, ilk rakibimm ve hala kıyamadığım, her şeyden çok sevdiğim.

İyi ki varsın birtanem, çok seviyoruz seni.

Hep birlikte nice senelere..

22 Şubat 2010 Pazartesi

Bir paralı gün.

Önce en sevdiğim çiçeklerden alındı.
Sofra kuruldu. Ev çilek koktu. Çileğin çürüğü Candan'a çıktı.

Lise gece partilerinin(!) vazgeçilmezi milföy tatlısından yapıldı. Nostalji niyetine.
Bahar ve Merve olarak, Zehroş ve Fatoş'un tarifi imkansız desteği ve genlerimize işlemiş pişirme tutkusuyla bir paralı gün aktivitesinin daha sonuna gelindi. Evet sarı kafalı olan bana alındı, diğeri de bahara.






18 Şubat 2010 Perşembe

Yeni Gelin


Hayaller kurdunuz ve ben de kurdum.

Onu çok istedim, bizim mutfağımızda da olsun istedim.

Fotoğraflarına baktım,baktım,baktım.

Birgün bir kursa gittim. Onu kullandım.Lokman Usta'dan rica ettim, ucuzunu bul dedim, pazarlık ettirdim.

Marta'nın mavi kitchenaidini bilir misiniz?

Şimdi bizim evde de bir yeni gelin var.

Beyazlar içinde bir prenses.


Ha hayaller kurdum derken, ben dünyaya gelmeden böyle bir baba hayal etmemiştim.

Hani senin için alt tarafı bir mutfak robotu demeden, dur durak bilmeden araştıran, soruşturan bir baba?Bir de onu alıp eve getiren bir baba?

Yok yok bu kadarını hadi hayal et gerçek olcak deseler bile düşünemezdim..


17 Şubat 2010 Çarşamba

Mavi.

Sabah kulağında pink martini Je Ne Veux Pas Travailler çalarken, kapılar kapanmadan metroya binebilmek için deliler gibi koşarak çıkmak merdivenleri,

Sonra akşam eve dönerken,yine kulağında bu sefer de big in japan çalarken, trenden inmek için kapıya yanaştığında, arkanda çekik gözlü bir teyzenin belirmesi ve cama yansıyan görüntüsünü görünce ister istemez gülmen,

nedir?

16 Şubat 2010 Salı

Deli mi ne?

Geçenlerde akşam üzeri, durakta otobüs bekliyordum. Tam da bu esnada benden başka kimsenin olmadığı durakta yanımda bir adam belirip,( orta yaşlı,uzun boylu düzgün giyimli) telefonla konuşmaya başladı. Yüksek sesle "Abii Beren Saat ölmüş" dedi sonra da trafik kazası, ajans, majans , şile yolu, boyun kırılması v.b. kelimelerle dolu bir dolu cümle sarfetti. O anda ben de "aa aaa" diye kendi kendime gözlerimi devirirken adamla konuşup konuşmamak arasında gidip geldim, baya da şaşırdım. Sonra nedense adam skıkyormuş gibi geldi, olduğum yerden uzaklaşıp, otobüsü beklemeye devam ettim. Biraz geçince adam da ortadan kayboldu zaten.
Daha sonra ben Beren Saat'in ölmediğini de anlayınca, elin deli gibi durmayan normal görünümlü adamının neden böyle birşey yaptığına bir anlam veremedim. Belki de sadece eğlenmek (!) mi istedi acaba falan dedim, bir kaç kişiye de anlattım geçti gitti.
Dün de annem bizim cadde üzerindeki manikürcüye gitmiş. Orada çalışan kız da herkese Beren Saat'in öldüğünü anlatıyormuş, annem de "yahu nerden duydun " deyince, kız arkamdan orta yaşlı bir adam yürüyordu işe gelirken, telefonla kimle konuşuyorsa artık ona söyledi" demiş!
Netice de bizim oralarda "Beren Saat öldü" diye gezen deli bir adam var da vallahi ben anlamadım amacı nedir:)

14 Şubat 2010 Pazar

What İf?


Bugün Pazartesi. Şöyle kapalı, böyle kasvetli bir havada denmez ama hani ama bahar havası sanki. Ben paltomu evde bıraktım, çılgın mavi yağmurluğumla çıktım bugün sokağa. İçimde lacivert kısa kollu elbisem. Saçlarımda nasıl olsa üşümem diye duş sonrası halinde..

Haftasonu güzeldi. Önce selmoş, utku ve İstanbul'a kaptırdığımız eren'le hoş beş ettik uzun uzun.Ocean-wave freezer içtim. Sonra D&R'da oturup kitabımı okudum, arada camdan bakıp "kuğulu parkın orası da denizmişş" diye kendimi kandırarak. Sonra casita 'da yemek yedik; didem,efe,bahri,melo,candan ve alican'la,pınar hanım teşrif etmediler, oysa ona bir taç almış, getirmiştim de yanımda. Casitayı çok sevdim, feraye mantısını soğuk buldum, mantarlarına bayıldım.Pazar bahri işe gitti, biz anne baba ve çocuk olarak çarşıya. Yemek kitaplarını karıştırdım eve gelince, odamı topladım, sonra yine dağıttım, bahar işten aç gelir diye ona bazlamalı tavuk yaptım, babam kaybettim sandığım mp3ümü buldu, ben bahar'ın fiyonklu küpesini kaybettim, bulamadım, bahriyi çıldırttım.
Bugün pazartesi. Hoşçakalın.


Milli Bayram.

Görüldüğü üzere sevgililer günü sadece cafemde tüm coşkusuyka kutlanmakta:)
Bekleriz efendim.
Ha bir de unutmadan tabii..:)

Eskiden gazete ilanları vardı hala var değil mi?

12 Şubat 2010 Cuma

Elbisemi çekiştirip duruyorum.

Mfö çalıyor şimdi, birden bir şarkı insanı yakalayıveriyor. Üzerimde bir toprak var, yatıyorum öyle altında. Silkelenesim de yok. Uykum da yok. O kadar da uyumadım halbuki. Kitabım bitiyor, bitmesin istiyorum. Her sabah hızlı hızlı yürüyorum durağa,kim alcak bugün beni oradan işe kim götürecek diye merakla. Bazen Oşima, bazen Nakata , bazen Kafka karşılıyor beni girişte, tutuyorlar elimden, biraz Tokyo’ya biraz Şikoku’ya gidiyoruz. Alt geçitten çıkıpta işe doğru ilerken, bir an Takamatsu’dayım. Sanki kediler bile o kediler.. Hani sitcom’lar da olur ya böyle bir buğulanır da ekran, geçmişe ya da geleceğe giderler, ben de japonyaya gidiyorum sabahları, bir de akşamları duruma göre, metro, taksi, dolmuş neredeysem artık, biniyorum , gidiyorum. Kaptırabilmek güzel.

Kafamda yapılacaklar var, ama huzurlu oldukça hedefin kalmıyor mu? Yine de hedefsizliğin huzurunu kaçırması da gerekebilir. Kış da gelmedi Ankara’ya değil mi? Acaba Bahar gelir mi? Sonra anneme dedim ki, İstanbul’da hani Kadıköy’de çarşının arka sokakları sence özlemiş midir bizi? Vapuru beklerken ve çay içerken oturduğumuz sandalyeler soruyor mudur nerde bu anne kız diye?

Şarkılar pek duygusal bu sabah elimde değil, gece de yağmurun tıkırtısından uyuyamamışım,bütün ev halkını kaldırmışım da kimseye o sesleri duyuramamışım.İdare edin.

Baharla yakamıza kocaman kalpler takıp, evde basit yemekler pişirsek de hepiniz bize gelseniz, lezzet aşkına kadeh kaldırsak falan?Saçma olur değil mi?

Yazımı burada bitirirken unutmadan söylemem gerekir ki; kaşarlı tost yemekten asla bıkmam.

Bugün Cuma ve sevinmek gerekir. Bu her zaman böyledir.

Alexander Mqueen..


Ölmüş.
Şaşırdım.Üzüldüm.

10 Şubat 2010 Çarşamba

günlük diyaloglar.

bir telaşlı didem'in dramı..

akşam olur telefon çalar.Zırr zırr.

didem:Merve yaa şimdi spora gittim ben, bir kız gördüm, "aaa" dedi beni görünce ben de "aaa" dedim,seda'ya benzettim, geldi konuştuk, evlenmiş, işe girmiş, ben de anlattım nerede çalıştığımı falan, bla blla blaa..

merve:eee

d:ya ben hatırlamıyorum ama kızı ya, o da kesin beni hatırlamadı da bence çaktırmadı, merve o kız kimdi ya?

m:!!!!(dumur ve kahkahalar)

d:ya bi dur gülme of merve yaaa bi sus ya aman yaa of yaa bak tipini tarif ediyorum, böyle siyah saçlı, esmer , kahküllü...

gerisi böyle benim gülmem, didem'in gülmesi ve ısrarla bana kızı tarif etmesi, sonra da deniz berdan'ın blogu varmış bi bak allah aşkına demesiyle neticelendi, Didem seni seviyorum.

dip not:Bu sabah duruşma salonunda bir kız da bana içten bir şekilde "naber" dedi ben de gülümseyerek "çıkaramadım" dedim, "ay pardon Tuğçe'ye benzettim ya" dedi, inşallah tuğçe güzel bir kızdır. :))

ve bir de moda sohbeti..

M:iiisin iisin..

Kürşad: saol ya

m: haha walla iiisn güzel bi tarzın war bence

K: cidden mi nasılmış tarzım

m: spor şık ayrıntılarda gizli bi tarz ahhaha:)

K:hangi markanın modeli gibi

m: ince düşünülmüş noktalar,renklerle barışık bir kişilik..

tom ford modeli kadar şık, cesur weeeee

hımm prada modelleri kdr maskülen hahahah...
.........

bu moda sohbetini niye yazdığımı bilmiyorum.


kihkih.

öylece oturuken "merve hanıım kargonuzz geldii"
cümlesiyle sevinmek hoş tabii.
parçları tek tek kontrol etmek,
beklediğinden daha güzel çıkması falan,
hoş şeyler bunlar.
güneş de açtı mı ne?

8 Şubat 2010 Pazartesi

ve kız dedi ki;"artık rüyalarına bile gelmem"

Sayfa 229
..."herkesin hayatında artık geri dönülemez bir noktaya geldiği olur. Nadiren de artık daha ileri gidemeyebiliriz. O noktaya geldiğimizde, bu iyi bir şey de olsa kötü bir şey de olsa, sessizce kabullenmekten başka çaremiz olmaz.İşte bu şekilde hayatta kalmayı başarırız..."

Çuval Vakıası.

Bir çuval dosya peşindeyim.
11 adet.
Arıyoruz, yok, teslim etmişim.
Arıyoruz, bir mahkeme salonundayız ama yok, her yer toz içinde.
"Allah allaaah" nidaları yükselirken doluyor gözlerim.
Japon çizgi filmlerindeki animeler gibiyim.
Hani yaşlar göz pınarında birikir dolar dolar da patlamaya hazırlanır ve titrer ya gözleri aynen öyleyim.
"Ne yapacağım " diyorum sesim nasıl çıktıysa artık, "tamam avukat hanım bulacağız "diyorlar.
Buluyorlar da ben ağlıyorum.
Çünkü aslında ben defterlere ağlamıyorum.

7 Şubat 2010 Pazar

5 Şubat 2010 Cuma

Biscolata Stix


Neyir bir kaç ay önce Tayland'dan bu yanda gördüklerinizin çileklisini getirmişti, güzeldi, lezzetliydi.
O zamanlar şölen'in biscolata stix'inden haberim yoktu.
Yakın zamanda oldu.
Beğendim,sevdim.
Paylaşmak istedim.
Biskremin de benzer bir ürünü var ama ben bunu tavsiye ederim.
Öperim.

4 Şubat 2010 Perşembe

Chanel.


Ben bundan istiyorum.
Dövmeden yani.
Ayakkabı da yanında bonus olabilir.

3 Şubat 2010 Çarşamba

(!)


Mekan Kızılay. Yudum ve ben "at resmi" arıyoruz. Bu üstün(!) fikir tabiiki tarafıma ait ama Yudum da bunu kesinlikle yadırgamayacak ve anında uyum sağlayacak kadar normal(!) bir insan.

Neden aradığımıza gelince orasını boşverin.

Öncesinde biz starbucksda bu at resmi arama işini ve ona benzer bir dolu tuhaf şeyi konuşuyoruz. O esnada yan masadaki çocuğun kafası bizim masaya düşmek üzere. Her ne kadar biraz tuhaf(!) bir muhabbetin içinde olsak da yine de böyle merakla dinlenecek cinsten de değil. Neden bu kadar ilgili olduğunu masadan kalkınca anlıyoruz, kendisi meslektaşımız, her gün görüp selam vermediğimiz cinsten.(O bir zamanlar bizi aklı başında biri sanıyor olabilirdi gibi)


Neyse at resmi arama olayına dönersek; önce soluğu dost kitapevinde arıyoruz, aklımıza hayvanlar alemine ait takvimler geliyor.( resim dediysek hani öyle bir tablo peşindeyiz sanmayın, fotoğraf, kartpostal, takvim yaprağı, ne olsa olur modundayız. )


"Aaa penguenler alemii, aa fokların bile kaç fotoğrafı var" diye diye dağıtıyoruz her yeri. Yudum neticede atlarla ilgili hayvanlar aleminde bir ayrımcılık olduğuna karar veriyor.

Derken her gün önünden geçtiğimiz ama asla içine girmediğimiz bir mekana dalıyoruz. Bir merdiven altında buluyoruz at resimlerini. Ama bunlar kocaman tuvallerde, aradıklarımız değiller. Geri dönerken Yudum "zaten bize şaha kalkmış lazımdı" diyemedim diyor, "iyi ki demedik "diyoruz.


En sonunda artık aramayı bırakıp, karanfilin altında kitaplara bakarken ben bir kitapçıya "afiş poster satan bir yer var mı burada" diyorum. Adam cidden değişik bir tip. Bana "ne afişi arıyor sunuz "diyor sanki gizli bir iş çeviriyormuşuz gibi. Yudum adama bakıyor ve muhtemelen az sora vereceğim cevabı da düşünerek kendini ileri atıyor.

Ben amcadan korkuyorum. At resmi diyemiyorum. "Doğa falan" diyorum. Adam duvarda iki poster gösteriyor, "bende bunlar" var diyor. O posterler zaten orada yüzyıldır asılı gibi, sanırım bana satmaya çalışıyor.

Sonra gülüyoruz gülüyoruz ama niyeyse bunlar yazınca hiç komik olmuyor.

2 Şubat 2010 Salı

Moda Blogu Özentisi Oldum.


İlk foto: ben ne giyeceğim diye cebelleşirken Bahar tarafından çekildi. Sonra ne giyeceğim bulundu. Bahar yine çekti.
Bahar'a dedim ki, "bizim de bir blogumuz olsa, içinde kıyafetlerimiz olsaa, adı da modadegilsadecenegiydik
olsa" dedim, Bahar "adı çok uzun, ayrıca o kadar kıyafetimiz yok koyacak" dedi.
Moda blogu özentisi oldum.

İyi günler.

Kilo almışım.Spor yap Merve!

1 Şubat 2010 Pazartesi

Kum Fırtınası

Aylardan şubat."yaz gelecek"dedim içimden.Birden çok az varmış gibi geldi, sonra da birden çok varmış gibi. Hangisi hoşuma gider bilemedim. Bir şey de hoşuma gitmedi zaten. Sadece yüzümün soğuktan donmamış olmasını sevmiş olabilirim, o da bir an.

Kitap okudum otobüste. Akşamın bu saatinde çok trafik olmadığından daha hızlı yol alıyoruz. Bazı kitaplar var işte eve çabuk gittiğine üzülüyorsun. Benim midem bulanır otobüslerde okurken ama bazı kitaplr için değer o bulantıya bilirsin.


Yol kitabım olucaklardan, yani heryerde benimle olacaklardan gibi. Yolda yürürken bile okumak istediklerimden olacak. Biraz fazla cüsseli her yere benimle gelmek için ama olsun.

Sonra önümüze bir çöp kamyonu çıktı otobüsle giderken. Takıldık kaldık.

Ama bazı kitaplar o anı bile güzel kılar bilirsin.
"...sonra o kum fırtınası bittiğinde , nasıl olup da onun içinden geçebildiğini, nasıl hayatta kalabildiğini tam olarak anlamayacaksın. Hayır, o fırtına gerçekten bitti mi onun bile farkına varamayacaksın. Yalnız, tek bir şeyden emin olacaksın. O fırtınanın içinden geçtikten sonra fırtınanın içine ayak attığındaki kişi olmayacaksın artık, aynı kişi olmayacaksın. Evet işte kum fırtınasının anlamı bu"