27 Nisan 2011 Çarşamba

çukur.

Bu aralar uyanıyorum sabahları, alıyorum elime bir kürek, başlıyorum toprağı kazmaya. Bazen içinde kaybolacağım kadar büyük çukurlar açıyorum, bazen içine sığmakta zorlanacağım ama mutlaka içine girebileceğim çukurlar. Sonrasında kendi kazdığım çukura kendim düşmüyorum, gönüllü atlıyorum. Toprakla üzerimi örtecek gücüm yoksa da illaki birini bu işe alet ediyorum, vesile oluyor.


Ben bunu niye yapıyorum bilmiyorum ama bundan zevk falan aldığım yok. Eskiden yapardım böyle şeyler.. Ve sonunda çukurda bir bomba patlardı. Bu defa çukurdan çıkışımı bomba patlatmadan yapmayı umut ediyorum, azıcık oturup gelirim inşallah.

18 Nisan 2011 Pazartesi

ankara ankara ankara!

Çarşamba gününden beri sosyalleşen bünyemin yorgunluğuyla, geçen haftanın bana getirdiklerini Ankaralılarla veya yolu Ankara'ya düşeceklerle paylaşmaktan onur duyarım.


GECE HAYATI


Ankara gece hayatı eskisine oranla bence önemli bir hareketlenme yaşamakta, eskiden gece çıkan herkes popüler bir ya da iki mekana tıkışırken şimdilerde sanki bu kalabalığı bir çok farklı mekan paylaşıyor.Genelde aynı insaları gördüğümüz Ankara gecelerinde artık sanki tanımadığım insan sürüleri gezinmekte. Bu tabii yaşlandığımızın da bir alameti ya da yeni nesilin gecelerde esme yaşının düşmesi.İlk defa gittiğim mekanlardan birisi,Arjantin caddesi üzerinde, eski Las Chicas'ın yerine açılmış Mickey's. Bir doğum günü için uğradığımız mekanın kapısından içeri girmek neredeyse imkansızdı. İnsalar sigara içmek üzerine kapının önüne adeta yığılmışlardı, ama ne zamanki eşikten içeri adımımı attım, işte o zaman etraf tenhalaştı. Burada süzme, kesme işleri için mekanı onurlandıran şahıslar genelde kıpırdamazken, tatlı tatlı dans edenler de vardı. Ama mekanla ilgili hoşuma giden tek şey, adını öğrenemediğim, cuma-cumartesi gecesi, mekanda çalan, 3 kişiden oluşan gruptu, yaptıkları müzik güzeldi. Ben çok sevdim. Kapıdan içeri girmeyi göze alabilirseniz, bence bir gidin.


HER GÜN GİTTİĞİN CAFE'DE HİÇ YEMEDİĞİN BİR TATLI


Çok sevdiğim bir yer Cafe Lins. Bestekar'da Tribeca'nın hemen yanında. Bahçesi ayrı, içerisi ayrı güzel, hep sevdiğim şarkıları çalması ise bir başka güzel. Geçenlerde gittiğimde yan masaya gelen suflenin kokusu, aklımı başımdan almıştı, ama biz kalkmak üzereydik, midemde tatlıya yer yoktu falan filan derken de yemek aklıma gelmemişti. Ama bu sefer yemek sonrası Kürşad'la yediğimiz o suflenin tadı hala damağımda. Bayıldım. Deneyin derim.


TÜRK FİLMLERİNE ÖNYARGILI MERVE'NİN MACERALARI.


Kaybedenler Klubü'nü o gün içinde bulunduğum psikolojiden mi, müziklerinden mi, İstanbul'un hep o bildiğimiz yerlerini değil de benim çok sevdiğim Kadıköy sokaklarını gösterdiğinden mi sevdim bilinmez ama sevdim. Bunda filmdeki tiplerin sahiciliğinin etkisi tabii ki büyük. Mesela Nejat İşler'in o yağlı saçları ve keş haliyle, birayla karışık ekşimsi kokusunu hissetmem gibi. (Ben filmlerdeki parfüm, temizlik, deniz, yemek, kokularını duyuyorum zaman zaman, gülmeyin) Ha bir de My Woman şarkısını, yüzlere odaklı çekimlerini, zirveye çıkma, etrafında dolan dur, sonra kendine yeni bir zirve bul felsefesini, filmdeki karakterlerden kuş beyinli'nin sözlerini, Kaan&Mete sohbetlerini de sevdim.


STARBUCKS'DA YENİ BİR KEŞİF


Kahveden pek haz etmeyen ve *bucks'da genelde chai tea latte tercih eden şahsımın son favorisi, yeşil çay. Güral Porselen imzalı starbuks bardaklarda içince sanki daha güzel:)


ANKARA'NIN EN GÜZEL YERİ


Kesinlikle ODTÜ. Çatı'da kahvaltı ettik. Yürüdük. Balık ekmek yedik. Çekirdek çitledik, tavla oynadık ve bir kere daha karar verdik. Kararımız başlıkta bildirilmiştir.


TRENDy OJE TAVSİYESİ


Ayşe'de gördüğüm ve onun bir takım renkleri karıştırmak suretiyle elde ettiğini öğrendiğim, Deniz Berdan'ın sık sık sürdüğü, dior'un, chanel'in bahar ojelerinden olan, "mavimsi bir yeşil" diye tanımlayabileceğim oje rengine mac de rastladım. Parası neyse verecektim. Lakin kalmamıştı, kalmadığı yetmediği gibi, bir daha da gelmeyeceği satııcı kadın tarafından üzerine basılarak iddia edilince hayallerim yıkılmıştı ki, o esnada Tunalı Caddesi üzerindeki Kıvılcım Parfümeri'nin önünden geçiyordum, içeri girdim ve satıcının 3 yıl boyunca kullanacağımı iddia ettiği, kavanoz kadar boyutu olan hayatımda gördüğüm en şişko ojeyi aldım.


MODA DÜŞKÜNÜ ERKEKLERE TUNALI VAKKO YOLLARI GÖZÜKSÜN


Her şey rengarenk, her şey çok güzel. Hediye alacak kadınlara, giyimine düşkün erkeklere duyurulur. Vakko tasarımcısını değiştirmiş ve bence erkek kıyafetlerine bir güzellik gelmiş. Tişörtler, gömlekler el yakmıyor, pantolon ve ceketlet için aynı şeyi söyleyemesem de, onları giyen de görenleri yakar gibi iğrenç bir espri yapabilirim.


KONUYLA ALAKASIZ OLSA DA HAFTANIN SÜRPRİZİ


Kürşad Bey'in 5 günlüğüne Ankara'yı ziyaret etmesiydi. O olmasa zaten tüm bunları yapacak enerji de olmazdı. Kendisi gitti, Ankara yağmurlar yağdırarak, arkasından ağlamakta.:)


Mutlu Kalın!

8 Nisan 2011 Cuma

Akman.

Küçük bir çocuktum ben. Özellikle yazları, en sevdiğim şeylerden biri de Dedemin Ulus İş Hanı’ndaki gümüşçü dükkanına gitmekti. Heyecanla bir müşteri girsin diye bekler, o müşterinin istediği ürünü gösteren bensem kendimi kahraman gibi hissederdim. Müşteri yoksa sıkılır, Bahar müşteri olur, ben tezgahtar, birbirimize takı satmaya çalışırdık. Küçüklüğümden beri çok sık gidip geldiğimden midir bilinmez Ulus benim için her zaman o herkesin kafasında “çirkin adamların kadınları taciz ettiği bir yer”den farklıdır hep. Hatta çok abartı belki ama biraz İstanbul gibidir. Kızlarla kendimizi takı yapımına adadığımız ergen zamanlarında Suluhan vazgeçilmezlerimizden olmuştur. Baharla kaleye doğru yürüyüşler, Samanpazarı, Çengelhan, Pirinçhan…. Ali Uzun en sevdiğim şekercidir, İstanbul Baharatçısı uğrak mekanlarımızdandır. Yani Ulus benim için hayatımın büyük bir bölümünü, keyifle geçirdiğim yerdir. Dükkanımız arkadaşlarımızla dolup taşar, karınları açsa Akman’dan sosisli limonata söylenir, kış günlerinde karşılıklı salep içilir, yazları çilekli, karamelli dondurma yenir.. Çünkü Akman Pasta Salonu da benim için Dedemle hayatıma girmiş bir zevktir. Yazıyı da nasıl bağlayacağımı nasıl toparlayacağımı bilemedim, çünkü üzgünüm. 1936 yılında kurulmuş Akman Pasta Salonu 30 Nisan’dan itibaren artık orada olmayacak. 365 gün boza yazmayacak, turuncu sandalyeleri kalkacak çarşının meydanından, kışın üşümesin diye dükkanımızın üst katına konmuş çiçekler, yazın meydana çıkamayacak ve daha bir sürü şey. Ben kendimi bildim bileli hayatımda olan bir yer, belki yaşıtlarımız tarafından çok bilinmeyen ama bir dolu insan için anlamı olan bir yer. Ulus Çarşısı’nı bitirmeye yönelik türlü çabaların sonuç vermesi üzücü. Keşke elimizden bir şey gelse. Ama yok işte. Her yer alışveriş merkezi olsun, saygı değer büyükşehir belediye başkanı çarşıyı yıksın! İşte o zaman dünya, keyifleri ve anıları elinden alınmış insanlarla, daha güzel bir yer olur.

1 Nisan 2011 Cuma

raise your glass

memleketime bahar geldi. işim artık sıktı. kafam çok karışık. havalar hep yağacak gibi ama yağmıyor. pazartesiden itibaren bir şeyler çok değişecek, çok güzel olacak. bazen insanları hiç anlayamıyorum. bu haftasonu çok gezelim. derslerime çalışmalıyım. bir yarışmaya katılmalıyım. susan millerı okumak beni gaza getiriyor. her gün idama evet imza kampanyası yürüten o kadınları görmek sinirimi bozuyor. ocaktan beri en azından bir kere de olsa hep istanbula gitmişim, bu temmuza kadar böyle olacak. bugün bankada imza attığım mondo(?) marka kalemi çok beğendim. bir konuda çok ümitsizim. işten çıkıp eve gidebilecek halim yok. kendi fıstıklı çikolatamı bugün kendim aldım üzülünce. bir icra dairesi'nde takriben 2.5 saat bekledim. bugün giydiğim mont çok kalın geldi. öğlen yediğim elma çok lezzetliydi. birisine çok kırıldım. eve gidip uyumak istiyorum. sabahlara kadar gezesim var. kimi günlere anlam yüklesek de, başkaları için önemsiz olabiliyor. arkadaşlarım çok tatlı insanlar. bugün birisi hiç olmayacak bir işimi yaptı, beni kırmadı. bahar harika doğum fotoğrafları çekiyor. bence doğum gününün bitimine bir saat kala kutlama olmaz. bazen içimden ağlamak geliyor. iş yerinde kalemliğin devrilmesi çok korkunç. saat 5:20. ben hala merveyim.