13 Kasım 2015 Cuma

muhasebe

bu yılın bir muhasebesi var mı? hala korktuğum çok şey var. ama  seramiğe başladım. görmediğim 3 yeri görme hedefimi çoktan geçtim. spor yapıyorum. güzel filmler seyrettim, kitaplar okudum. beni son zamanlarda en çok etkileyen kitap; anayurt oteli, onu da yazmış olayım. en çok güldüğüm dizi; modern family. çiçeklere bakmayı, onları sevmeyi öğrendim. özlemeye hala alışamadım. hala özlediklerimi sokakta gördüğüm yüzlere benzetiyorum. sonra araya bir vapur giriyor, birden o yüz ben tam bakmaya çalışırkenmetrodan iniyor, başka sokağa sapıyor. benzeyip benzemediklerine bile tam karar veremiyorum.

bir de o anlardan vardı yine. bozburundayız. güneş batıyor, fonda max ritcher'ın adını sonbahar koyduğu bir bestesi çalıyor. yanımdaki adam, ölmüşüz de birazdan hayatımızı seyretmeye başlayacakmışız gibi geldi diyor. öyle bir şey oluyor mudur acaba diyorum. çok da güzel olmayabilir.

bugün duygu doluyum. kararszım. bir takım haberler bekliyorum. özledim. biraz endişeliyim. birine kızgınım. bazı çocuklara sımsıkı sarılmak istiyorum.

dün bahar'a dedim ki, hayatımız şu an çok güzel. hasta bir yakınımız, sonu belli olmayan bir davamız yok. ve hayatımızı  güzel yapan bir dolu şey var.çok şey var.
mesela salı günü bana yine yol var. ucunda deniz var.
2015 i sevmedim dersen yalan olur.
bu da not olsun.


11 Eylül 2015 Cuma

canımıniçi

burası benim ölülerimle konuşma yerime döndü ama çok güzel bir rüya gördüm. unutmamak için yazmam gerek.

rüyamda dedem geri gelmiş. dede diyorum nasıl oldu bu iş? "aslında ölmemiştim ama baktım cenaze falan yaptınız sizi korkutmak için karşınıza çıkmadım" diyor. "e dede biz korkmazdık ki gelseydin keşke" diyorum , "ben de gezdim dolaştım, istanbul'a gittim, iyi oldu ama artık dayanamadım sizi çok özledim" diyor. öyle bir sarıldık ki, dedem öyle güzeldi ki... bu kadar gerçek olur. sonra rüyamda da matematik hesabım zayıf, hemen hesap yapıyorum, dedem diyorum şimdi 87 yaşında, peki bizle ne kadar daha kalır? sonra bakıyorum ona, öyle canlı öyle güzel ki, boşver diyorum günleri sayma , sarılalım.

nasıl mutlu uyandım. ve gerçekten geldi dedem yanıma.
canım ben her cuma senin yanına, dükkana gelirdim öğle tatilinde, öper koklardım seni, sen abdestini alır namaza giderdin, ben de müşterilere bakardım.bu cuma da sen bana geldin. teşekkür ederim.

20 Ağustos 2015 Perşembe

konuling

birinci konu;
şurada yüz yogası yapıp boynunu sakatlayan kaç kişi olabiliriz ki?
yüz yogası benim neyime ya? önce sen git göbek yogası falan yap değil mi?

diğer konu;

tükenmişlik sendromuna tutuldum eminim. işten tükendim. boş boş dalıp gidiyorum mesela. sabahları servisten inmeden hemen önce uyumak istiyorum, sonsuza kadar ve çok yavaşladım, dikkatim dağınık.tükendiğimi ama despresyona girmediğimi de şöyle tespit ettim. evde çok mutluyum. haftasonları neşe doluyum. enerjiğim. tek sorun işte. nasıl geçer?

bir başka konu;
tatile gidiyoruuuz. kurban bayramına 2.5 gün izin almaya karar verdim.

son konu;
2 eylülde işe yeni biri başlıyor.

başka konu;

istanbulda yaz güzel, gelsene.

18 Ağustos 2015 Salı

en son ne zaman baktın gökyüzüne?

koca bir yaz.
bir gece çeşmede kaldım. iki gün denize girdim.
iki gece amsterdamda kaldım, bilmediğim sesleri,yerleri içime çektim.
buna da şükür tabii.

biz eskiden de tatile gidemezdik. ama o zaman suçlayacak biri yoktu etrafta, koşullar vardı, koşullarla da konuşulmazdı.
bu yazımın böyle geçmesinin sebebi bencil bir salak var ama o da artık çok uzaklarda kızsam duymaz.
bencilleri allaha havale ettik. yazın okunacak kitapları balkona çıkardık. tatil hayallerini de rafa kaldırdık öyle mi? bu sene denize bakmak çok istedim , her sene isterim.
hastalık, ayrılık olmasın da.
böyle olsun bakalım.

6 Ağustos 2015 Perşembe

#1

geçen sene bugünden bir kaç gün önce evlere sığamıyorum. kürşad diyorum içim sıkılıyor. günün 15 saatini iki yaka arası gezerek geçiriyorum haftasonları. kalbim ağır. sevdiğim şeylerin tadı yok ama ben hep bana keyif verecek şeylerin peşindeyim. rüyalar görüyorum. rüyalarımda hep ev kalabalık, uzun sofralar kurulmuş. kürşad diyorum babanneme mi bir şey olacak? 

geçen sene bugün metronun merdivenlerini çıkıyorum, kürşadla buluşacağım, telefonla annemle konuşuyorum. havadan sudan. annemin telefonu meşgul diye teyzem babamın telefonunu arıyor. bunu duyan annem bana telefonda dayına bir şey oldu merve diyerek yüzüme kapatıyor. halbuki sadece teyzem babamın telefonundan annemi aramış.

geçen sene dün annem bütün gece kendi dayısını düşünüyor. evlilik yıldönümü olan 5 ağustostaki yıllar önce yaşadığı iç sıkıntısı o gün onu yine buluyor. kafasına takıyor. yine evlilik yıldönümü. ertesi gün bu sefer benim dayım ölüyor.

işte buna inanmak biraz zor. hastanedeler. her saniye arıyorum. babam uğraşıyorlar diyor, annem gitti diyor. sonra kürşadla gittiğimiz yolun ortasında atıyoruz kendimizi dışarı. işe dönelim diyorum, bir kaç evrağı toparlayıp, bir taksi çağırıyoruz.

artık haber gelmiş. o gün de bugün olduğu gibi kardeşlerim başka şehirlerde. ben onları arayamıyorum. ben nefes alamıyorum. işten eve gitmek için bindiğim takside telefonlar susmuyor. aniden oldu diyorum, hayır hasta değildi. 

komşularımız var bizim, gerçek komşular. onlarla arabayla ankaraya doğru yola çıkıyorum. kürşad bozcaadan gelecek baharı bekliyor.

ankaraya sanki bir saat sonra varıyorum ama saat gecenin üçü. ev dolmuş taşmış. recoyu alıp eve gidiyoruz. babam ben reco. halam geliyor. halamı hayatımda ilk defa ağlarken o gün görüyorum. 

sabah gidip dayımı alıyoruz. ben konyaya dayımla gidiyorum. ferhat ben teyzem. dayımın güzel yüzü. benim dayım nasıl öldü ben bilmiyorum.

Konyada annemle teyzem , burada kalacakmısınız diyen akrabalara aynı anda abime soralım diyorlar ama abileri nerede?

babamı hayatımda ilk kez o kadar üzgün görüyorum. babamın arkadaşı ahmet nerede?

hayat böyle. herkes ölecek. ama dayım evlilik fotoğraflarından çok da bir farklı olmayan dünyanın en yakışıklı adamı, en kibar, en güzel sesli. hep aynı.


doğum gününde olduğu gibi oldum. onu unutmak zaten mümkün değil. her gün benimle. ama bugün boğazım düğüm düğüm. cennette kavuşalım ya ahmet yebne gülsen.

5 Haziran 2015 Cuma

arkadaşım eş.

çok arkadaşım var mıdır? epeyce vardır da  20 i geçmez gerçekten değer verdiğim insan sayısı. ama hepsini geçmiş yıllarda biriktirmişim. yaşlandıkça yeni arkadaşlıklara daha bir kapamışım sanki kendimi. hoş yüksek lisansta çok sıkı arkadaşlarım oldu. bir de instagramdan blogdan tanıyıp, sevdiğim, görüşmesek de arkadaşım olarak gördüklerim de var bak.

neyse velhasıl ben , her hafta bir arkadaşıyla sosyalleşen insan, istanbula gelince biraz boşluğa düştüm. en en yakın arkadaşlarımdan biri en en uzak noktalardan birinde oturunca da öyle baharın kürşadın arkadaşı dışında kafama estikçe buluştuğum insan sayısı az.

ve sonra ben mahalleye yeni gelmiş ergen edasında bir arkadaş edindim. çok iyi arkadaşız sandım. derdimizi tasamızı paylaştık,  zararlı öğle yemeklerini, alışverişleri , kahveyi. herkese de dedimki, ne şanslıyım şu yaştan sonra ne güzel bir arkadaşım oldu.

ama bu yaştan sonra ; insanların samimiyetsizliğine, acımadan kazık atışlarına, aynısı başına gelir diye korkmayışlarına şaşıracağım varmış.

bana bunların yapan insan yüzünden zor bir durumda düştüm mü düştüm. ama geçer mi geçer. ve fakat kalbin kırgınlığı zor geçer.

her şey samimiyet. samimi olun.
saçmaladım yine ama bir aydır gerçekten üzgünüm ve herkese komik gelse de insanı arkadaşı sandıkları da aldatabilir. ve sen kendini kötü hissedebilirsin.

4 Haziran 2015 Perşembe

ağlak merve

hep tuhaf şeylere duygulanırım gözlerim dolar.
Bugün cam ofis inşaa eden taşeron firmanın sahibi amca  yaptığı odanın fotoğrafını çekerken gözlerim doldu, ağlamamak için zor tuttum kendimi.ona öyle tuhaf baktım ki adam iki kare çekip kaçtı, sonra rahat çekemedi diye de ağlamak istedim.

sonra ortak alanda yine inşaat sebebiyle daralmış bir kısımda sıkışmış koltukta sütlü tatlısını paylaşan üç çalışana sarılıp ağlamak istedim.

dün erhan abi, merve sıcak su borunuz paslanmış, bak patlamak üzere dedikten sonra boruların olduğu kısmı açıp, aaa sizinki değilmiş başkasının borusuymuş karıştırdım dediğinde de ağlamak istedim. o zaman herhalde sevinçten.

bu aralar yoğun stres sebebiyle ağlama potansiyelimde artış var. kafayı yersem haber verin.

2 Haziran 2015 Salı

iyi ki doğdun güzel dayım.

her sene kutlardık senin doğumgününü. şimdi biz bu akşam ne yapalım?
seni çok özledim. bazı gerçekler çok ağır. insanın içinde dağlar çöküyor.
mevsim bahar mevsim yaz ama anlamsız kalıyor.

22 Mayıs 2015 Cuma

kime ne

klasik serzenişler bunlar. ama her bekar sevgili bulmalı, her sevgili evlenmeli, evlenenler üremeli diye tutturanlar var. fakat son zamanlarda en çok başıma geleni;bir de şu var. Kocan neredeeeeeeeeeee? Yanımda olmadığı bir günde ortamda nasıl olduğu sorulabilir, neler yaptığı sorulabilir tamam nerede olduğu da sorulabilir ama geçen haftasonu katıldığım bir düğünde (ki kahraman kocamla birlikte katıldım) yanımda olmadığı her an kocan nereedeeee demek nedir? ayağımıza mı bağlayacağız adamları? biz kocamız yokken adam değil miydik?

niye yazdım bunları , yazacaklarımı da yazamadım aslında, kime kızmıştım ki?
sadece senin gibi olmasam da ben senin kötü , yanlış, haksız olduğunu düşünmüyorum . hamile arkadaşlarıma gidip doğurma sakın desem? kalksam sana, bence mutsuzsun boşan desem? hadi evlen, hadi doğur, hadi birini bul demekten ne farkı var. herkesin aklı kendine yetsin.
ama doğru yok. senin aslında iyi dediğin temenniler belki birinin kalbini sıkıştırıyor, elinden gelmiyor, içinden gelmiyor.
bize bulaşma. işine bak.
öptüm bye.

8 Mayıs 2015 Cuma

iş hayatı

çok sevdiğim yöneticim geçen hafta itibariyle doğum iznine ayrıldı. işleri paylaşarak onun yokluğunda çalışacağım iş arkadaşım da  aynı gün pat diye istifa etti. şoklardan şoklara girdiğim cumanın ardından bu hafta, kaplan tarafından kovalanan adam ne hormon salgılıyorsa onu salgıladım bence. bu şekilde adrenalin vücudumda da artınca da akşamları bile çok yükseklerdeyim. sabahları erken kalkmama engel olmasın diye alerjiden ölsem de içmediğim ilacı perşembe gecesi itibariyle dayanamayıp alınca her gün 7 den önce kendi kendine uyanan ben uyuya kaldım. tabii bunda bugün istanbuldaki muson yağmurlarının etkisi de olabilir.
bugünün sakin sessiz geçmesini umud ediyorum.
diyetin ne oldu derseniz, 3 kilo değil 2 kilo verdim. bunda spora gidememenin etkisi büyük.  o da olur inşallah.
yarın utku evleniyor. çok heyecanlıyım.ve genel olarak dualarınızı olumlu enerjilerinizi rica ederim.

16 Nisan 2015 Perşembe

sağlıklı beslenme nasıl gidiyor?

Pazartesi salı kahvaltı ve öğle yemeklerinde iyiydim. akşam yemeklerinde biraz saçmaladım. ayrıntısına girmek istemiyorum o yüzden:( pazartesi 3 km yürüdüm. bu öğlen 20 dakika yürüdüm. bunun dışında havaalanında koşmalar, adliyede uzun yürüryüşler sayılmıyorsa ,başka fiziksel aktivitem yok.

Çarşamba ise iş için şehir dışında olduğumdan kahvaltı sonrası öğünlerde tost ve sandviç yiyerek beslendiğim için iyi beslendim diyemem. yine de tatlı yemememek belki başarı sayılabilir.

bu sabahtan itibaren daha umutluyum;
sabah yulaf+laktozsuz süt+muz
ara öğünde 10 badem
öğlen evden getirdiğim ton balıklı, rokalı, caparili ve az parmasanlı salata.
ara öğünde 2 kayısı bir probiotik yoğurt
yedim.
bir sütsüz kremasız kahve içtim.
akşam da dışarıda olacağım için dışarı çıkmadan yoğurtla granola yemeyi planlıyorum.

Aralarda ise delicesine olmamak kaydıyla su içiyorum. iki litre falan içmiyorum çünkü benim boyumda ve kilomda bir tipin iki litre suya ihtiyacı yok ve çok su içince kendimi iyi hissetmiyorum. suyuma zaten her zaman limon sıkarım, varsa tarçın çubuğu atarım. çayla kahveye pek bir tutkum olmadığından canım sıcak bir şey isterse de sıcak su içiyorum. arada bir de yasemin ve yeşil çay.

yarın da allah kerim.
haftasonları zaten sadece kahvaltı edip yaşayabilirim.
bakalım, kısmet.
Öptüm.


14 Nisan 2015 Salı

d. gribi günlüğü.

ben bile yazmaya korkar oldum. d.omuz gribi oldum demeye ürker oldum. ama başıma gelenleri anlatmam vatan millet için iyi olur diye düşünüyorum.

26 Mart  günü duruşma için İstanbul'dan Ankara'ya gelmek üzere havalimanına doğru yola çıkarken zaten biraz kırgınlık hafif yorgunluk içerisindeydim. Havalimanında biletim türk havayolları iken pegasus kioskundan bilet almaya çalışmam belki de şuur kaybımın ilk belirtisiydi.

Sonrasında her şey normaldi,  babaocağına  geldim. Boğazım biraz ağrıyordu, hafiften öksürüyordum ama mevsimsel bir astım, alerji v.b. ben de her zaman olduğu için önemsemedim.

Sonra sabah oldu, sedergineimi içtim, ballı sıcak sular, yumurtalı kahvaltı. Çünkü ben kolay kolay yatağa düşmem. Duruşmayı beklerken biraz tuhaflaştım, her yerim delicesine ağrıyordu, öksürüyordum, mübaşir halime acıdı, duruşmamı öne aldı.

Duruşmadan çıkınca öğle yemeği yeme hayalimi çöpe atıp, doğrudan bir taksiyle eve gittim. Üzerime kat kat yorgan serip bir saatlik öğle tatilini uyuyarak geçirdim. Uyandığımda kan ter içindeydim, pc yi açıp çalışmaya başladım ama harfler sanki uçuyordu, beynim su olmuş akmış gitmişti. Annemi arayıp bana bir doktor bul ben iyi değilim dedim. Ki ben ölsem ancak doktora giden biriyim ama bir tuhaflık olduğunu anladım. Çünkü hissettiğim ağrının tarifi yoktu ve içimdeki ses bence doktora git diyordu.

Doktora giderken kendimi tekrar iyi hissettim, hatta anneme ne gereksiz oldu, zaman kaybı dedim, doktoru beklerken pc kucağımda çalışıyordum, harfleri de sanki görüyordum.

Doktor ciğerlerimden gelen sesi beğenmedi, zatürre olabilirsiniz bir de kan testi yapalım dedi. Ben özel hastane/sigorta ilişkisine yorup testleri çok da önemsemedim. Ciğerlerim temiz çıktı, ama o da ne kan testlerim arasında h1n1 testi de vardı sonuçlar ancak 2 saate çıkardı! Testin d.gribi testi olduğunu yedi alem biliyormuş ben o gün öğrendim.Zaten doktorun fenalaşınca arayın demeleri bir tuhafıma gitmişti. Elimde reçetem, test sonuçlarını telefonla öğrenmek üzere hastaneden çıktım, Eczaneye gidip ilaçları almaya çalışırken , önümdeki iki kişi "domuz gribi ilacı bu", "şu an piyasada yok, önünüze gelen tüm eczanelere sorun" denerek postalanınca onlara çok üzüldüm, çünkü kendimi başka bir grip türüne ait hissediyordum(!), derken aynı yanıtı alınca hafif sarsıldım. Ve ilaç yok. Piyasada doktordun verdiği ilaç yok! Kuzenim vasıtasıyla ilaca ulaştım, ilacı bana veren doktor da bir kaç hafta önce domuz gribi olduğunu, başka bir hastalığı olmayanlar için artık ölümcül olmadığını, ilaç içip dinlenerek atlatabileceğimi söyledi. Ayrıca bakanlığın salgın ifadesini kullanmadığını, doktorların ek bir hastalığı olmayan hastalar açısından bu ifadeyi "dillendirmek" istemediklerini beyan etti:)

Bu sürede benim ateşim yine yükseldi, ölsem gitmeyen rengim gidiverdi, aynada görüntümden korktum. İlaçları içtim, kustum, ben kusarken doktor anneme testin sonuçlarını "kibarca" bildiriyordu, geceleri çok tuhaf halüsinasyonlar gördüm. Sonraki günlerde özellikle akşam göğsüm ve sırtım çok ağrıdı, o anlarda "acaba" dedim. Doktor 2. kontrolümde 5 günlük rapor verdi ve Ankara'da kaldım. (ilk muayenede doktora haftasonu dinlenirim ben istanbula döneceğim diyerek rapor almamıştım)

Sonrası bildiğiniz grip, bitkinlik, halsizlik. Göğüs ağrıları da kesilince hem bedenen hem ruhen biraz rahatladım.Annemle babama da koruyucu ilaç başlandı ve hastalığım süresince minnoşlarımdanbaşka insan da görmedim. ama benim gibi bir sarılmacı öpmeci kişilik anasıyla babasıylauzaktan uzaktan bakıştı ki bu da acıklıydı.

Peki bunu neden yazdım? Doktora gidin hastalanınca diye. virüs mevcut durumda başka bir kalıtsal hastalığı olmayan için "artık" öldürücü olmasa da (ne var ki ek bir hastalığı bulunmayan 79 doğumlu bir uzak tanıdık bu nedenle vefat etmiş) benim gibi kendi kendini iyileştirmeye çalışmayı sevenler için hastalıktan kurtulmak zor. Mesela antibiotik içmek yok, portakal suyu , limon benzeri yasak, ateşlenme durumunda yaşlı ya da çocuk değilsen parasetemol benzeri ilaçlar da içilmiyor. 

Hepinize sağlıklı günler dilerim.

12 Nisan 2015 Pazar

Kilo aldım.

Kışları hep kilolu yazları hep zayıfım ve hepiniz gibi benim de verilecek 2-3 kilo fazlam var. Ama bu sefer tartıda hiç görmediğim bir kiloyu gördüm. Evet bu daha önce gördüğüm maksimum kilodan 1.200 gr fazla olabilir ama onu görmek istemiyorum.
Bugünden itibaren kararlıyım.
Bu kiloları vereceğim, hareketimi arttıracağım. Neredeyse bir aydır ara verdiğim spora geri döneceğim. (domuz gribi öncesi sonrası derken çok zaman kaybettim, bu arada domuz gribi maceramı da yazsam belki faydalı olur.)
Bu sabah peynirli zeytinli hafif bir kahvaltı ettim. Öğle yemeğini evden (iki kaban bir biber dolması) getirdim. Yarım saatte yemeğimi yer, yarım saat yürürüm diye planlıyorum. Belki yediğimi içtiğimi instagrama koyarım. Motivasyon olur.
Hedefim Utku'nun düğünü. tarih 9 Mayıs. Ve ben 3 kilo vermiş olacağım.
Buraya da yazdım.
Görüşürüz.

26 Mart 2015 Perşembe

kayık

bir hafta kaldı gülsimamızın nişanına. burda olsan ne kadar sevinecektin. ne giyeceğini çok önceden defalarca deneyerek seçecektin. en güzel konuşan olacaktın, herkesi en çok etkileyen, en güzel sesli.

rüyamda bindim bir kayığa, sulardan geçtim ama gelemedim bu sefer. geçen sefer gelebilmiştim, notunu okumuştum oysa.

yanınıza gelebileyim rüyamda da olsa.

sen de hisset. siz de hissedin. o gün bizimle olun.

17 Mart 2015 Salı

embers

max richter benim için geç bir keşif.
dinleyin. dinletin.

11 Mart 2015 Çarşamba

düğün videosu

vallahi kıskanç biri değilim. düğün falan da yapmadım milyon ayrıntısı olan bir organizasyona imza atmadım. ama bugün bir düğün videosu gördüm ve dedim ki benim neden yok. benim yok çünkü.
buraya linkini koyardım ama kopyalarsınız diye koyamam. kız kardeşim var ona yaparız dedim. kaydettim. unutmayayım diye de buraya yazdım.

20 Şubat 2015 Cuma

çarkıfelek meyvesi ve lotus

Çok sevdiğim ve özlediğim iki adamı madem bugün göremiyorum dedim, onların yanımda olsalar yemekten çok haz edecekleri 2 şey aldım.

Biri  cesur, yeniliklerden korkmayan, uzakları merak eden, uzaklara giden oraları sana renkleriyle anlatan ama o renklerden bile renkli, tropikal bir adam. Giyimi de kendisi gibi, kimsede görmediğin renkler onun üzerinde. meyvelerin adlarını da nasıl soyulup yeneceğini de bilir. Frenk yemişini hatasız ayıklar.Şakacı ve güzel sesli.Onun için çarkıfelek aldım.

Diğeri hoş sohbet,  en komik hikayeler onda, müziği sever. kendi hikayelerine içten kahkahalar atar, dünyanın en güzel gülen adamı,limonlu çay müptelası, çayına mutlaka tatlı ya da tuzlu bisküvi batırır, evdeki iki buzdolabından birinin üzerini mutlaka yedek bisküvileriyle doldurur. onun için de lotus aldım.

sizi özledim.


11 Şubat 2015 Çarşamba

armani she

bahar buara annemin parfümünü kullanıyor. ben de ondan sıktım. annem burda gibi. ama burda değil. ankarada. ve ağustostan beri ilk kez , haftaya istanbula geliyor. inşallah bir ay kalır. annemi çok özledim. annemle istanbulda olmayı da özledim.

6 Şubat 2015 Cuma

öğle tatili.

istinye park zarada öğle tatilinde bir tişört deneyeceğim. denemesem de olur da işte gıcığım. ama kabin kuyruğu almış başını gitmiş. bir allahın kulu olmayan çocuk bölümüne gittim. bomboş kabine yürüdüm. beni gören görevli gelip orada deneyemezsiniz dedi. ama yan taraf çok kalabalık dedim. ama burdakilerin hakkını yiyemezsiniz dedi. bir tshirt deneyeceğim sonra giderim biri gelirse de çıkarım zaten kimse yok ki dedim. ama bunu yaparken orda sıra bekleyenlerin hakkını yiyorsunuz dedi. onlar da düşünüp buraya gelseydi dedim. işte onlar bunu düşünemediği için haklarını korumam gerekiyor dedi. adalet tanrıçası keşke her zarada olsan ben hep çocuk bölümünde giyinir soyunurum ama sen çok tatlısın dedim. gerçekten dedim. kız çok terbiyeli idi. bana bir şey demedi. ben kızın yanında önce üstümdeki hırkayı çıkardım, sonra tişörtü sonra denemek istediğimi giydim, hiç güzel olmadı. öğle tatili de bitti.

4 Şubat 2015 Çarşamba

altınlar

en yenisiyle 18 yıldır arkadaşım. seviyorum onları.
zor günlerde iyice anlıyorsun değerlerini. sadece onlarla da değil. sevgilileri/kocaları/çocukları/anneleri/babaları/kardeşleriyle beraber kocaman bir aileyiz. allah ayırmasın. güzel günler görelim.

30 Ocak 2015 Cuma

tasty sinema.

Küçükken bizimkiler dizisinde kurufasulye yenmişse annem akşamdan ıslatırdı fasulyeyi, pazartesi bizde de pişerdi. İkinci baharı izlerken lahmacunları içli köfterleri götürdüğümü söylememe herhalde gerek yoktur. Fargo izlerken french tostumu pişirir öyle seyrederdim. Ben her daim aşeren bir insanım ama sen bana anlattığında değil, seni yerken gördüğümde değil sadece izlediğimde. Evet hastayım çok geçmiş olsun.

Ve şimdi biletlerimi aldığıma göre artık yazabilirim.Benim gibi bir dolu insan var ki bir etkinlik düzenlemişler.

Linki burda;

http://www.peramuzesi.org.tr/FilmProgram/Pera-Film-ve-Tasty-Cinema-sunar-%E2%80%9CParti-The-Party%E2%80%9D/114

Biletleri biletix'de.

ben bir filmi izleyip de yiyebilecek miyim onu görmeye gidiyorum.
Mutluyum.

26 Ocak 2015 Pazartesi

boş boş bakıyorum etrafa

kocaman bir acı yaşadığın her anda en büyük acı o sanıyorsun. sonra daha büyüğü de geliyor. ama gerçek olan o anda ellerin titrese de, kalbin patlayacakmış gibi çarpsa da, başın ağrıdan çatlasa da, vücudundaki her organ buruşurmuşcasına büzülmüşse de o ilk anda hissettiğin acı geçiyor. vallahi geçiyor.ama bu anlardan sonra gelen o durma isteği sonrası hiç kıpırdamak istemediğin anlarda işe gelmek zor. giyinmek, gülümsemek , kafanı çalıştırmak zor. derdini kimseye anlatamamak zor. ya da mış gibi yapmak akıl sağlığın için iyi olabilir. iyi ki işlerimiz var. ve işlerimize gereken saygıyı gösteren iç disiplinimiz (!)

siz siz olun vızır vızır arabaların geçtiği bir trafikte, tuttuğunuz eli bırakıp karşıya geçmeyin.
geçerseniz bırakılan elin sahibine araba çarpıyor, travma geçiriyor çarpılan.
sonra asfalta düşmüş o eli tutsanız da sizle gelen sadece bir kol oluyor.

25 Ocak 2015 Pazar

26ocak2015

kocaman dünyada tek başınasın.

23 Ocak 2015 Cuma

naçizane

Bir dizi tavsiyesi; leftovers
ilk başlarda çok yavaş geldi. finaline gelebilirsem kesin abuk subuk bir şey de çıkabilir ama 1. sezonun sonlarına doğru beni çok etkiledi. hayatımda bir fırt sigara içmemiş insanım, beyazlara bürünüp, oyak sitesinde, baharların evin önünde sigara tüttürüp, üstüme gelen köpeklere, kağıda koşt yazarak cevap vermek istiyorum.

bir film tavsiyesi; boyhood.
bence gerçek bir filmdi. karakterlerin filmle birlikte büyümesi/ yaşlanması güzeldi.(film 12 yılda çekilmiş) iyi o kadar zamanda kimse ölmemiş diyen tek öküz ben olamam herhalde?

bir kitap tavsiyesi; henüz okumamış garibanlar için; Yenişehirde bir öğle vakti. (Sevgi Soysal)
ben bu kadar zaman bu kitabı neden okumadım bilmiyorum. ama belki de güzel olan o ankara kitabını istanbuldayken okumaktı. sen de okumadıysan oku. bitmesin diye çok yavaş okudum.

Dergi tavsiyesi; kafka okur ve kafa.

ben blog yazmaya mı başladım ne?

okuyan var mı?

22 Ocak 2015 Perşembe

1983 yılında spora karşı olarak doğdum.

Evet bu gerçek. sporu sevmiyorum. ama dönem dönem gayret ettim. Geçen sene ilk önce 2 ay aletli pilates yaptım, daha önce Ankara'da mükemmel bir pilates hocasıyla çalıştığımdan mıdır nedir bir türlü "oha süper bir dersti" moduna giremedim. Sonrasında grup derslerine geçtim. Mat üzerinde biraz daha ağladım, sanki daha bir verim aldım ama 2 ayın sonunda onu da bıraktım. Bu arada İstanbul'daki işim sebebiyle hareket alanım daraldığı için gün içerisinde kısa yürüyüşler yaptım ama dağılan saç baş, öğlen yenemeyen yemekler derken ondan da sıkıldım. Zaten belinde ve dizinde sorun olan bir insan olarak en iyisi yüzeyim dedim. Okulun içindeki havuza yazıldım, Ağustosa kadar ona da düzenli devam ettim sonra onu da  bıraktım. Ve farkettim ki aslında ben her ay başka bir spor yapsam ideali o çünkü sıkılıp sıkılıp bırakıyorum.Zaten hiçbir yere üye olmayıp ders başına para vermek benim için en ideal yöntem.

Ağustostan sonra 4 ayı sporsuz hareketsiz yatarak geçirmenin ve ne bulduysam yemenin neticesinde yazdan beri 2.5 3 kilo aldım. Ocak ayı itibariyle kendimi değiştirmeye yemin ettiğimden önce spinninge başladım. 3 haftadır gidiyorum. Bu haftada öğle yemeklerini evden getirmeye başladım ki spinning kadar etkili oldu diyebilirim , resmen hafifledim, karnımdaki dev şişlik gitti.

Akşamları da ufak bir şeyler atıştırıp ( spor varsa 1 2 saat önce yiyip sonra bir şey yemiyorum) ertesi gün öğlen yiyeceklerimi hazırlıyorum. mutlaka evde ya da işte yumurtalı kahvaltımı ediyorum.Ekşi mayalı güzel de bir ekmek buldum.

Spinningden sıkılınca hedefimde pole dance var.
Sonrasında tekrar pilates.
Şimdilik anlattıklarımdan sporcu sağlıklı gibi dursam da vücudum öyle durmuyor ama o günler de gelir.
Bir yemin ettim dönemem yani bu bedeni bırakmak yok.
Sonunda bir nilgün bodur olup durmadan yulafla beslenir miyim ya da spinning dersindeki o kız kadar fitleşip sıfır terlemezken dersi videoya çekip instagrama yükleyecek kıvama gelir miyim bilmiyorum.
Öyle olursa söylersiniz normale dönerim.
Öptüm.

19 Ocak 2015 Pazartesi

ben istanbulda ne yapıyorum?

bir haftasonu istanbul'da nasıl geçti. cumartesi yürürken bunu düşündüm. eskiden yaşadığımız belli bir dönem için vay be ne günlermiş ne bol vaktimiz varmış falan deriz biz baharla.sonra başka bir dönem ne yaşadığımızı bilmeden oradan oraya savrulmuşluğumuz da var çünkü. bu cumartesi ve bu pazar çok güzeldi.

aslında her şey çok basitti. sabah erkenden uyandım. evi topladım. kürşad'ın üşüyorum çığlıklarını duymak pahasına evi havalandırdım. o arada güzel bir kahvaltı hazırladım. neyirin aldığı fıstıklı tulumdan koydum, ekmekleri kızartmak için tavaya yerleştirdim, yumurtaları kırdım, sucukları doğradım, domatesle pişirdim. sonra içimden aniden dışarı çıkmak geldi. kürşad uyuyor. baharı aradım. uyanık. giyindik. kahvaltıyı kürşadla recoya hediye ettik. istikamet maçka. akali. burası çok güzel bir mekan. istanbula yolunuz düşerse,  nişantaşına falan gelirseniz, oralarda ikamet ediyorsanız, abuk sabuk bir yerde yemeyin kalkın üşenmeyin, buraya gelin. çizkek güzel, kahvaltı güzel, kahve güzel. sonra dedik ki deli gibi yedik haydi yürüyelim. günün sonunda maçkadan istinyeye varmış durumdaydık. bir soda içtik evimize vardık. akşam boyhoodu izledik. güzeldi.

pazar aynı kahvaltıyı tekrar hazırladım. bu sefer omleti kabaklı kırmızı biberli yaptım. evde yayıldık da yayıldık. kürşadla biraz yemek yaptık. sonra yine kendimizi yollara attık. bu sefer istinyeden tarabyaya. yürümek insana iyi geliyor.

akşam turşu yaptım ilk defa. bir sebze çorbası azıcık tv cumba yatak.

bu haftasonunu aratmayacak günlerimiz olsun.