31 Mart 2009 Salı

Üzerimde sevdiğin mavi elbisem...

Şimdi üstünde çarşaftan başka hiçbir şey olmayan, koyu pembe, mis kokulu çarşafımın üzerinde amaçsızca yatarken ve gözlerimi o garip mavi duvarlarıma dikmiş bakarken cam açık. Ben en çok akşamları cam açıkken üşümemeyi seviyorum. Çıplak ayaklı, limonata gibi havaları seven bir kızım işte ben. Bugünde hava çok güzel. Çirkin kaldırımlar, kalabalık yollar, kaba insanlar bile güzel. Ama içimde sonsuz bir ağlama isteği. Sebebi olmayan. Belki de sebebi vardır. Çok sevinmişimdir havalar düzeldi diye.
Sanki seninle balkonda oturup,limonlu çay içtiğimiz havalar gibi anla işte, şimdi bir de yapraklar hışırdasa hafiften tam olacak. Bugün ben yolda yürürken garip bir şekilde birden sen koktun. Eve gelip pijama çekmecemi açıp, öylesine bir şey ararken, senin en sevdiğim pijamalarını gördüm, gülümsedim. Bazen yüzlere bakıyorum. Senin olmayacağını bile bile, sana benziyorlar mı diye, dikkatli dikkatli bakıyorum insanların yüzüne.
Havalar düzeldiğinde de seni çok özlüyorum anlayacağın. Değişen bir şey yok.

29 Mart 2009 Pazar

Yağmur Bulutu Unutulursa!

Sıkılıyorum. Gecikiyor. Belki de ondan. Çokça kırılıyorum, alınganım. Jelatin Hanıma alınan orkidelerden istiyorum. Sürprizler istiyorum. Hiçbiryere gitmeyecek gibi yapmayı bırakıp, bir yere gidiyor olmanın heyecanıyla hazırlanmak istiyorum. Bazen umarsız bir ruh haline giriyor, orada debeleniyorum. Ziyadesiyle ilgi istiyor, bekliyor, sevgi arsızı oluyorum. Sanki ben "ilgii,ilgiii" diye yırtındıkça da, ilgiden mahrum kalıyorum. Sihirli bir iksir için beni anlayın, üzerime gelmeyin, fazlasıyla pervanem olun diliyorum.Kalbimi sıkıştıranları kovuyorum.

Beni sevin.

28 Mart 2009 Cumartesi

How?

How can u mend a broken heart?

25 Mart 2009 Çarşamba

Everybody Loves The Sunshine

Hani tam da şurada demiştim ya Neyirle bir dilek tuttuk, gerçek olursa söylerim diye. Oldu bile:) Biz ikimiz bir gün (cuma) aniden prontotourun sayfasına bakar iken, "aa 4 günlükmüş, aa iki günü de haftasonu, aa fiyatı da uygun" diyerek;birbirimizi gaza getirip, "Praga gitsek mi" dedik?. Konu orada kapandı. Çok ümitli değildim. Çünkü birimiz mutlaka olmaz derdi, benim duruşmam olurdu, euro fırlardı, savaş çıkardı...(euro zaten cuma günü fırlayıp bizi şaşırtmadı, Çek Cumhuriyeti'nde hükümetin çöktüğünü de düşünürsek zaten çoğu terslik gerçekleşti .)

Ama geçen seneden kalan iznim vardı, bu yıl için 3 yurt dışı hayalim vardı ve adliye çıkışı kendimi turda buldum. Kadın 3 kişilik yer kaldı deyince, aniden ikisini satın almak zorunda kaldım:) Hayatımda vize evrakları toplama ve pasaport çıkarma konusunda bu denli hızlı davranabileceğim aklıma gelmezdi ancak bazen yumurta kapıya dayanınca hesabı acele acele hareket etmek kesinlikle daha az yorucu oluyor. Yani aslında bedenen çok ama kafa olarak daha az yoruldum diyebilirim ki bu durumu günlerce aynı konuyu düşünmeye tercih ederim.
Pasaport ve vize konusunda faydalı bilgilere geçecek olursak; Pasaportumu uzatmak için Ankara Eminiyet Müdürlüğü'ne teşrif ettiğimde ankamalle kadar uzanan kuyrukla şaşırmadım desem yalan olur. Şaşırdım çünkü; geçen sene Yudumla Pasaport işi için öyle çok da erken olmayan bir saatte geldiğimizde Yudum 1 ben 2 numarayı alıp, işlemlerimizi bir çırpdıda halletmiştik.

Bu sene ise herşey bu kadar kolay olmayacaktı. Saat 7:30'du ve kuyrukta çoğunluğu yaşlılardan oluşan yüzlerce kişi vardı. Normalde kesinlikle hiçbir kuyrukta kimsenin önüne geçmeyen hatta kuyrukta birinin hakkını ihlal edeni yolda yürürken görsem durup sataşan biri olarak sadece emniyet girişlerinde kimliğimi göstererek ve "avukat hanıııım silah var mıII" sorusuna hafifçe başımı yukarı kaldırmak suretiyle cevap veren birisiyimdir. Yine öyle yaparım sandım ama polis bana pasaport kapısında bunu yapamayacağını söyledi. "Olsun" dedim içimden ve trafik kapısına yöneldim. Buradaki kuyruk kesinlikle daha azdı ve ben kimliğimi göstererek önce ordaki 50 ye yakın kişinin önüne geçip daha sonra pasaport işlemini yapacağım binaya doğru ilerledim. Bu arada oranın kapısı da açılmış olacak ki yavaştan koşan insanları görünce ben de hızlandım ve nihayetinde formumu bile sırada doldurarak 38. sırayı kaptım.Arkamda beni sırada hiç görmediğini iddia eden Hacı Amca'dan burada özür dilerken, beni rüyasında gördüğünü tahmin ettiğim ve eşini "bey o kız buradaydı" diye telkin eden Hacı Teyze'ye de teşekkürlerimi sunarım. Aslında inanın ben kötü bir şey yapmadım, avukat olmamın nadir faydalarından birini kullandım, ne olur bana kızmayın.

Faydalı bilgiye gelince; pasaport sırasındaki uzun kuyruk korkutacak kadarsa emniyetin trafik kapısını tercih edebilirsiniz. Özellikle sabahları Paten Enstitüsünün karşısında yer alan bu kapı daha tenha olup, aynı bahçede yer alan ve pasaport işlemlerinin yapıldığı diğer binaya kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Benden söylemesi. Ayrıca saatlerimiz 9:12 yi gösterdiğinde numaratör kapanmıştı, o saatten sonra boşuna zahmet etmeyin. Formunuzu doldurup, fotokopilerinizi çektirip gelin, zamandan kaybetmeyin.

Çek Cumhuriyeti Vizesi ise diğer tüm ülkeler gibi ıvır zıvır birkaç evrak peşinde. Ancak bankada orada kalacağınız her gün için 50 Euro'luk bir teminat göstermeniz yeterliymiş;olduça ilginç. Bir de İstanbul Konsolosluğu vize için vereceğiniz foroğrafta özellikle dişlerinizin gözükmemesi ve kulaklarınızın gözükmesi konusunda hassas. Ankara'da ise "ne olursan ol gel" modundalar.

Diğer bir faydalı bilgi ise çok alakasız. Ama lale soğanlarım bir kaç gündür ha açtık açacak modundayken, bir akşam onlara aniden suda eriyen asprinli su vermem neticesinde coştular:) Annemin kolumuz kırılsa bize iyi geliceğini iddia ettiği sedergine ilacının bir faydası daha böylece kanıtlanmış oldu.:) Bu denli uzun bir yazı fotoğrafsız kalmasın diye alakasız olarak bana mutluluğu çağrıştıran bir fotoyla süslenecek:)Önceden de koymuştum ama olsun.

Praga gitmiş, sevmiş olanlarınızdan 1-) Mutlaka gör 2-) Mutlaka ye 3-) Mutlaka dinle tavsiyeleri bekliyorum. Bu arada seyahat kitaplarında neden nerede ne yiyeceğimiz en sonda anlatılıyor, bu hususu da kınıyorum.

22 Mart 2009 Pazar

Seven Pounds

Yavaş filmleri sevmiyorum, uzun filmleri de sevmiyorum. Zaten yavaş filmler hızlı olsa uzun olmazlardı değil mi? Bu filmimiz de bana göre gereksiz uzatılmış, ilk yarı gizem yaratalım , seyirciyi meraklandıralım derken, sıkmaktan, offlatmaktan öteye geçememiş . Kaldı ki hepimiz son sahneyle başlayan, bol flasbacklerle bezeli filmlere fazlasıyla alıştık. (Filmin sonunu başında gördüğüm ve filmden çıkarken hiçbirşey anlamadığım, ilk film takriben 1995 yılında teyzemle bir festival esnasında izlediğim Before The Rain'dir. Seneler sonra tekrar izlediğimde benim favorilerimden olmuştur. Yeri gelmişken söyleyeyim dedim. İzlemediyseniz mutlaka izleyin.)
Uzun parantezimizden sonra devam edecek olursak; Will Smith acıklı acıklı bakarken, yaşlı bir kadın ağlarken, kör birini izlerken, herşeye üzülen bünyem sıkça duygulandı fakat film boyunca saate bakmaktan kendimi alamadım.
Evet belki mesajı güzeldi ancak bütün film boyunca ağırdan alıp, son sahnelere doğru harekete geçen filmler çekmeyelim lütfen. Ayrıca türk hukuk sisteminde yeri olmayan ve netice itibariyle ülkemizde de uygulanma imkanı bulunmayan bir babayiğit Will hareketini örnek de alamayız. Neyse illa ki izleyeceğiz diyorsanız da siz bilirsiniz.
Öperim. Yarın pazartesi. SeviniN:)
Dip not: Bir filmi izlemeseniz de olur derken bir başka filmi seyredin dedim, dikkatlerden kaçmasın!:)

20 Mart 2009 Cuma

Elephant Bozoo!!!

Didem'i düğününden beri görmeme sebebiyle kendisi, Pınar ve Candan olarak buluştuk iş çıkışı.Üç bankacı, çekik gözlü japon ve ben çok güldük, çok eğlendik. Önce tadımda güzel bir akşam yemeği ve ardından cafe des cafe cheescake i ile türk kahveleri eşliğinde kahkahalarımız bana çok iyi geldi.
Didemin Tayland maceralarını dinledik, düğünde kaçırdığı dedikoduları ona ilettik:) Balayında gördüğü filleri "canım ciğerim elephantlarım" diye anlatan Didem' den sonra en çok, fillerle gezi esnasında başkalarına ait fillerin de burunları ile muz istemelerini tepkiyle karşılayan ve ben başkasının filine değil,kendi filime veririm muzları diyen Pınar'a güldük:)
Yani bütün akşam bir elephant dedik güldük bir de muz:) Size bir anlam ifade etmiyor tabi. Ama benim cidden moralimi düzeltti gülmek.
Bu arada Pınar' a baktığım fal pek güzeldi. İkizleri olacak! Merve demişti dersiniz:)
Bir de Neyirle bir şey diledik, olursa yazarım.
Sizin içinde bir dilek;inşallah yarın gözlerinizi açtığınızda günlerden cuma zannedersiniz ve hatta işe ne giyeceğinizi düşünür, beş dakika daha uyumanın hesabını yapar ve birden cumartesi olduğunu farkedip deliler gibi sevinirsiniz:) Tabi bu dileğim cumartesi çalışmayanlar için! Cumartesi çalışanlarda pazarı cumartesi sansın:) Neyse çok saçmaladım.
Hepinizi öperim.

19 Mart 2009 Perşembe

Tulip

Yine yeniden uykusuz bir gecenin ardından sabah kendimi yataktan fırlatıp karıştım suratı asık insanların arasına. Bu aralar pek güzel giyindiğim, makyaj yaptığım söylenemez. E bari saçtan kurtarıyım derken, rüzgar, kar, yağmur sağolsun iş yerine vardığımda barcelona barcelona 'daki Penelope Cruz saçları kadar kabarık bir kütle vardı tepemde.Derken 9:30 gibi giriş yaptığım adliyeden 13:00 gibi çıkarken gün benim için gerçekten de bitmişti. Herkes iyi misin, hasta mısın diye sordukça sanırım insan daha kötü hissediyor.

Haftalık ve klasik Yargıtay gezimin ardından nüfus cüzdanında T.C. Kimlik Numarası yazılı olmayan babamın ricası üzerine Çankaya Nüfus Müdürlüğü'ne de teşrif ettim. Kapıdan girer girmez asansörün önündeki devasa kalabalığı gördüğümde burası böyleyse yukarısı nasıldır acaba diye geçirdim içimden, sonra bir cesaret 7. kata kadar hoplaya zıplaya çıktım. Oraya vardığımda uzun ince koridordan taşan bir insan kalabalığı görmeyince endişelendim; kesinlikle yanlış yerdeydim. Yine de umutsuzca ilerledim ve insan kaynamayan o yerde, sıra numarasını almamla, 124 rakamının ekranda yanması bir oldu. Şimdi sıra faydalı bilgide!!(hoş tv de bas bas bağırıyorlar kaç gündür ama beni okumaktan tv seyredemeyenler olabilir:PP) Nüfus cüzdanınızda T.C. Kimlik numaranız yazılı değilse, nüfus cüzdanınızı değiştirmeden, nüfus kayıt örneği diye tabir edilen belgeden alarak,yerel seçimlerde oy kullanamama derdinden kurtuluyorsunuz. Ben her ikisini de ayrı bir dert sanıyordum ama Çankaya Nüfus Müdürlüğü gibi her gittiğimde ana baba günü olan o yerde merdiven çıkma seansımı saymazsak sadece 6 dakika geçirdim.Ayrıca bu belgeyi illa ki T.C Kimlik numarası nüfus cüzdanında yazılı olmayan mağdur kişinin almasına gerek yok. Misal ben aldım, babam kullanacak,çünkü ben, bahar annem ve babam bir fidanın güller açan dalıyız diyor daha fazla uzatmıyorum. Ancak şu da bir gerçek ki; devler dairelerinde işinin rast gitmesi, ıssız kumlardan serin sulara atlamak misali bünyede büyük bir ferahlama yapıyor...

O ferahlamayla da insan gidip, küçükken gözünde çok büyük bir mekan olan çetinkaya unlu mamullerinden kızkardeşine paskalya çöreği alabiliyor. Öyle ki oldum olası haz etmem paskalyadan, ama çetinkayadaki ekmek kokusu nedense beni mutlu etti.

Günü neticelendirirken, her yıl mart ayı civarında geleneksel olarak aldığım lale soğanlarımı da yanıma katarak evime gelmiş bulunuyorum. Acaba ne renk olacaklar bu sene? Utkuu yaşıyorumm:)))

18 Mart 2009 Çarşamba

Babil

Hepimizin suratı asık sabahları, hepimiz mutsuzuz çokça; işimizden gücümüzden.
Hepimiz kuaförden çıktığımızda görüntümüzü beğenmeyen, çok yediğinde pişman olanlarız.Hepimiz korkuyoruz zaman zaman.
Hepimiz uykusuzuz geceleri ve hepimiz uyanamıyoruz sabahları.Hepimiz kızgınız,kırgınız birşeylere.Hepimizin içinde bir telaş, hepimizin içinde bir yavaş...
Belkide biz, hepimiz lanetliyiz . Aynı dertlerden muzdarip olup kendi tasasını farklı sananlardanız. Tanrı Babil'de aynı dili konuşan insanların dilini 72'ye ayırıp onları lanetlediği gibi bizi de aynı dertlere sahip olup birbirimizi anlayamamakla mı, kendini farklı sanmakla mı cezalandırdı acaba ? Ne dersiniz?

(Sadece huysuzum. Nedense kalabalığın içinde yürürken bunlar aklıma geldi. Yazmasam olmazdı. Kusura bakmayın.Geçer.)

13 Mart 2009 Cuma

Cuma Günleri/Valiz Hazırlamak Gibi..

Sevgili Günlük,
Hava soğuk, bense sıcak.. Ellerim, kollarım sanki ateş parçası. Yan masadan Demet Hanım ısımdan faydalanmaya çalışıyor, yağmur çiseliyor hafiften, Ankara yine gri, ama bana hissettirdiği duygu:mavi. İçimde aptal bir sevinç var, gelmeyen baharın geliş heyecanından olsa gerek. O kadar ki geçen gün hastanenin önünden geçerken her zamanki dileklerimin yanında kafamı kaldırıp bakarken gri katlarına içimdeki mutluluktan onlara da bulaşsın diye geçirdim.
Akşam Eren'in bir gün önceden kutlamalı doğum günü partisi sebebiyle dışarıda olacağım, benim kafa arkadaşımdır o. Ruh halimin diplerde olduğu zamanlara denk gelen tanışıklığımız, utkunun bizi satmasıyla başbaşa kaldığımız bir otobüs yolculuğunda sıkı bir dostluğa dönüşmüştür.İyi ki doğmuş o. Yeni yaşında onun için ne dilediğimi de bilir.
Bu arada sana yazmayı unuttum. Didem evlendi. İnsanın en yakın arkadaşının evlenmesi çok değişik bir duyguymuş onu anladım. Didemse sanki her hafta gelin olurmuş gibi dertsiz, kedersiz ve sakindi. Biz kesinlikle ondan daha çok heyecanlandık, titredik, duygulandık... Sanki taylanda gelin gitmiş sanıyorum gelsinler artık diyorum.
Geçen gün adliyede bana avukat mısın diyen bir bilmişe üzerimde cüppe varken "değilim" dedim, o da bana neden cüppelisin deyince "hafiften ürperdim de ondan giydim" dedim. Sence ayıp mı ettim sevgili günlük? Sevmiyorum avukatlarına güvenmeyen ve başka avukatlardan faydalanmaya çalışan bilmişleri..
Aklımda bir sürü fikir. Çok mu saçma oluyor yazdıklarım?
Demet Hanım yanımda kederli şeyler okuyor,masal değil bunlar.. mutlu sonla bitmemişler.. masamda bir sürü iş.. kafamda bir sürü şarkı.. 13. cumamız hayırlı ,şimdiden Erenciğimin doğum günü kutlu olsun.

11 Mart 2009 Çarşamba

Babam.

Kafanızdaki klasik baba imajının çok çok dışındadır o. Bundan yıllar yıllar önce kafasına koyduğunu yapan kadın babaannem 3 erkek 2 kızdan sonra, "bir tane daha doğurmalıyım ki minik bir oğlum olsun, bunlar(diğer çocukları) evlenip gidince o bana kalsın, bana baksın" demiş. İyi ki de demiş. İyi ki doğmuş babam.

Dedim ya değişiktir o. Bizimle deli gibi danseder, çakal gençler gibi araba kullanır bazen, en son çıkan parçaları hep o bilir, kocaman anfiler yapar, bangır bangır müzik dinler, o kadar çok açar ki müziğin sesini, salonda vitrin içindeki eşyalar gürültünün etkisiyle gelir cama dayanır, annem ne kadar sakinse babam o kadar çılgındır.Yaz aylarında balkonda bağıramayacağını bildiği annemin geceliğinin içinden soğuk sular boşaltacak kadar yaramazdır.Sex &City'deki Sarah Jessica Paker misali ayakkabılara çok düşkündür.Annemden sonra en sevdiği kadın Madonna'dır. Bize ritm duygusunu kazandıran, müziği, dansı sevdiren, yüzmeyi öğretendir, annemin en küçük çocuğudur.
Çok güzel dikiş diker, pantolonlarımızın boyunu o kısaltır. Evde en güzel o ütü yapar, papatya gibi hamsi pişirir. Redkit ve daltonları en güzel o çizer. O bir matematikçidir. Msn'de en görülmemiş ifadeler ondadır. Sadece GS gol atınca bir de Fener gol yiyince bağırır.(yani sadece sevinçten bağırır) Bizi çok sever, biz de onu. Bugün dünyanın en mükemmel babasının doğum günü. İyi doğmuş. İyi ki bizimle olmuş.Nice yıllara babacım.


Hamiş:Bugün arabada hep birlikte eve dönerken, yavaştan bir şarkı başladı. Annemle babam çok sevmiş, Duman'ın yeni albümündenmiş. Babamdan annem için annem babam için söylemiş gibiymiş, benden de size olsun.(Foto şu an oturduğumuz evin bahçesinde;babam.)
kimseyi görmedim
ben senden daha güzel
kimseyi tanımadım
bensenden daha özel
kimselere de bakmadım
aklımdan geçer
kimseyi tanımadım ben
senden daha güzel


9 Mart 2009 Pazartesi

April&Frank

Hayatta ne istediğimizi bilmek mi gerçekten istedğimiz şey? Bazen başkalarının, bazen şehirlerin, bazen işlerimizin , sorumluluklarımızın arkasına saklanıyoruz hepimiz.Ve saklandığımız şey kendimiz aslında.Peki bu kadar korkutan ne bizi? Gerçekten de bu hayata dair ne istediğimizi aramaktan, acaba onu bulamayacak olma ihtimali yüzünden mi korkuyoruz ?İyi bir iş, güzel bir ev, iki çocuk... Beklentilerimiz mi bunlar yoksa bize dayatılanlar mı?Farklı olmaya çalıştıkça sıradanlaşmak... Ben bu filmi uzun süre unutamam.Uzun süre bu filmi düşünürüm. "Kesinlikle izleyin" dediklerimden.


"Hopeless emptiness. Now you've said it. Plenty of people are onto the emptiness, but it takes real guts to see the hopelessness." -Revolutionary Road

5 Mart 2009 Perşembe

Dansöz Dünya


Size bu yazıyı mezdeke müzikleri eşliğinde yazıyorum desem bilmem ne dersiniz? Huysuz ve tatlı gelin aradı kına için müzik dedi, arşivlerden sadece oryantel çıktı. Çünkü biz, hani şu hep bahsettiğim altın kızlar olarak her türlü dansı pek sevdiğimiz gibi oryantalede meraklıydık bir dönemler. O kadar ki bir yılbaşı öncesi, sürekli kurduğumuz dansöz kursu hayallerimizi gerçekleştirmek adına çıkrıkçılar yokuşunu alt üst edip, renk renk peçelerle, bele takılan şıngırtılardan almıştım her birimize. Ve o gece herkese bir süpriz yapıp, saat 12 yi gösterdiğinde dansöz olarak çıkmışlığım bile vardır. Ama masum bir kalabalıkta gerçekleşen bu hareketim hala dalga konusudur. O yılbaşı ise apayrı bir konudur, satırlar yetmez anlatmaya, anlatmak da olmaz zaten.
Bu arada söylemezsem olmaz; o şıngırtılarımız belimizde kursa da gittik biz:) Bizle yaşıt hocamızsa arkasını bize döner dönmez çılgınlar gibi göbek atmamızdan havaleler geçirmiş, çareyi "öle kendi kendinize oynamayı bırakın, sibel can gibisiniz" diyerek kendince bizi aşşağılamakta bulmuştu. Ama olsundu sibel can da dansöz değil miydi zamanında? Nesrin Topkapı da olmayıverelimdi:)
Şimdi dolapları karıştırınca o şıngırtılardan çıktı yine ortaya birde kulağımda bu müzikler. Yarın ölçülü oynamak gerek zira düğünde coşmak gerek diyor, hepinizi öpüyorum yandan yandan:)

1 Mart 2009 Pazar

Ladies Night

Didem'in bekarlığa vedası sebebiyle bu hafta içi ordan oraya koşturup durduk. Çok da komik şeyler oldu ama insan günü gününe yazmayınca unuyutor. E sürprizi kaçmasın diye de kaç gündür bahsedememiştim. Hoş ipod Candanımız blogunda Dideme sürpriz olarak yaptığımız herşeyi , bekarlığa veda gecesinden bir gece önce ifşa etti ama Didem "okumadım" dedi. Yüreğimize su serpti.
Peki neler yaptık? Neyir İstanbul'dan t-shirt işimizi organize etti ve Didem'e üzerinde "bride", bizlere de "bridesmaid"yazan t-shirtler bastırdı. Bu arada biz de Yudumla eskinin toys r us ı bugünün toyikisinden minik duvaklar ararken, prenses taçları bulduk ve onları aldık. Bu alış esnasında ben o kadar kendimden geçmiştim ki, "işte bu en güzeliiiii bunlardan daha çok bulmalıyız"derken bir kız babası yanıma yaklaşıp "pardon en güzeli hangisiydi"demesinmi. Kendimden nasıl emin nidalar atıyorsam artık siz düşünün...
Akabinde gelinimize claires'ten en havalı tacıda bulduk.Bu tacı her evlenenin bekarlığa veda gecesinde geline devretmesine karar verdik:P Bunları bir duvağa çevirsek mi çevirmesek mi konusunda ise kararsız kaldık.Bu araştırmalarımızı ertesi güne attık. Bir sonraki gün ise erdoğan düğmeden metrelerce tül aldık. Önce ufak bir hatayla pembe alıp, sonrasında beyaza çevirdik. Dideme ise yine kendimizce en havalı bulduğumuz tülü seçtik. Sonra bu tülleri duvaklara nasıl monte ederizi sormak için amerikan pasajı içinde konuçlanmış terzilerden fikir almaya gittik. Gelinlik diken bir terzi ise bizi "çocuklar kaç yaşında"sorusuyla dumur edip, hiç de fikir vermeyince bu işi kendimizce halletmeye karar verdik. Bu alışverişten sonra işyerindeki her arkadaşım da ayrı bir model dizayn ederek, türk kadınının tasarım gücünü ortaya koyduktan sonra akşam bu işi usta terzi halama emanet ettim. Beraberimde götürdüğüm Bahar ve babaannemin de desteği ile duvaklarımız bir düğünde gelinin takmak isteyeceği kadar güzel oldu. Tüm bu işlemler esnasında babaannem en çok didemin tülünü beğendi ve neden bize de onunkinden almadık diye çok üzüldü. Bizimkileri de onunki kadar uzun yapmak istedi ama sonunda kabullendi.Bense kesinlikle dikiş dikemeyen bir insan olarak Bahar,babaannem ve halam beni yeteneksiz olmadığım konusunda teselli etmeye çalışırken, sadece çöpleri toplayıp, aşk-ı memnu'yu seyrettim.
Cumartesi gecesi ise mey'hane'de kelimenin tam anlamıyla dağıttık. Sandalyelerimizin üstünde üzerimizde nedimeler yazan tshirtlerimiz, didemse Mrs. Kılıç olarak, boğazımız patlayana kadar bağıra bağıra şarkılar söyledik, çinliler gibi fotoğraf çekildik.Yan masadaki bir grup doğum günü kutlayan ve hepsi ikiz annesi olan teyzelerin duvaklarımızla fotoğraf çekilmesine izin verdik, hatta doğum günü olana duvağımızı hediye ettik. Gecenin farklı zamanlarında "gelin sen misin, sakın evlenme" , "vah vah geçmiş olsun" diyenlere de aldırmadık:)
Sonuç itibariyle ben bu organizasyon işlerini de sevdiğimi anladım. Evlenirseniz yanınızdayım, korkmayın:P Süper de bir ekibiz haberiniz olsun. Ve bu hafta Didem evleniyordan başka birşeyden bahsetmemi kimse beklemesin. Ki işyerinde bile son bir kaç haftadır başka bir şey konuşmuyorum. Elbisem, ayakkabım, çantam ve takılarım da hazır. Bir çorabım yok. Onu da giyip giymeme konusunda kararsızım. Cuma günü kına gecesinden sonra gelin bizde kalabilir. Heyecanlıyımm..
Foto: Şu an sadece metrelerce tülü ve Didem'in tacını koyabiliyorum, bir de Didem'in tshirtünü. Yüzlerimizin ifşa olmadığı, duvaklı bir model de bulur bulmaz eklerim.Öperim.