19 Ekim 2011 Çarşamba

I see rhinoceros!

midnight in paris'i izlemeyenler izlesin. ben sevdim. epeydir sinemaya gitmeyip, açılışı böyle bir filmle yapmak güzel oldu. ben ki bir sergiye gittiğim de, ya da bir sanatçının günlüklerini, mektuplarını okuduğum da hep bir etkilenirim, filmdeki kahraman olsam ne olurdu bilmiyorum.

ama şunu biliyorum ki büyüyünce carla bruni olmaya bir itirazım olmaz. gözlerim mavi olmasa da olur. haftasonunun en güzel yanı bu filme birlikte gittiğim kişinin gelişiydi. teşekkür ederim. hoşçakalın.

18 Ekim 2011 Salı

yüzüklerin hanımefendisi.




bu yüzüğü bundan 4 yıl önce falan aldığımda bilebilir miydim ki tanıdığım her kadın da ondan bir tane edinecek:)


büromuzun hali budur. parmağında yeşil bant olan kişinin de bu yüzükten yok sanmayın, sadece o gün takmamış.


bunun bir de altın kızlar versiyonunu çekip, buraya eklemek gerek!

17 Ekim 2011 Pazartesi

lahana bebek.

hava soğudu. karanlık. haftasonu harikaydı aslında. hem de ne harika. şaşırma duygumu kaybettim sanmıştım. hala şaşırabiliyorumuşum. epeydir neye bu kadar sevinmiştim, ya da duygulanmıştım. bak onu bile hatırlamıyorum. o kadar güzeldi yani.

hayat bu dediğim anlar vardı haftasonunda. harika bir yemek, güzel bir kahvaltı, film, şarkılar, dans etmek,arkadaşlar, ve kocaman bir sürprizzzz.

ama bugün kafam biraz karışık. ben negatifim biri miyim? bilmiyorum. çok mu suçluyorum insanları? ben derdimi kime anlatıyım? ben keşke hiç üzülmesem, sürekli gülen, bir lahana bebek olsam mesela.insanlara verdiğim tek rahatsızlık lahana bebeğe has o sentetik koku olsa. güzel olurdu.

6 Ekim 2011 Perşembe

yok

sen her gün bir yolu yürürken,yolda yürürken öyle önüne bakarken, o anda bir şeyler düşünürken, kulağında bazen güzel bir şarkı çalarken, her sabah köşede servisini bekleyen o adamı, sonra yol kenarında mendil satan teyzeyi ve en sonda deri ceketli baba ile oğlunu ve biraz geride kalmış anneyi görürken, annenin yıllar geçtikçe biraz çöktüğünü ama babanın giderek gençleştiğini farkederken, o yolun sonunda bir şeye binip, başka bir yere gelirken, merdivenler inerken ve çıkarken, bir parkı geçerken, kimi sabahlar köpeklerden korkarken, suya bakarken, asansörün düğmesine basıp, birileriyle karşılaşınca en sevdiğin kelimeyi söylerken, günaydın derken, bir masaya oturup, bir ekrana bakarken, çay koyup, ekmek arası bir şeyler yerken, bir çantaya evraklar doldurup, gri bir binada koştururken, insanlara bakarken, hikayeler dinlerken, gülerken, güler gibi yaparken, gözlerin dolarken, koridorda sevinçle yürürken, masa toplarken, notlar alıp, yapılacakları listelerken, parmakların minik karelere çarptığında tıkır tıkır sesler çıkarırken, bazı akşamlar eve gidecek halin bile kalmazken, sokaklarda uzun uzun yürürken zaman nasıl çabuk geçer?

forno a legna!

Bahar’ın işyerine yakınlığı dolayısıyla miss pizza’nın şişhane’deki şubesinin önünden defalarca geçmiş ama hiç içeri girmemiştim. Derken günlerden bir gün Bahar “merve bugün işyerine öyle bir pizza geldi ki, italyadakiler gibiydi, unutamıyorum, adı da dur ya neydi" deyince, anladım ki, orası miss pizzaydı ve artık oraya gitmekten başka çarem kalmamıştı.Ve bir duruşma için gittiğim istanbul’da tek başıma bir öğle yemeği ancak bu kadar güzel olabilirdi çünkü;


Mekan çok sevimli.


Odun ateşinde pişen pizza enfes.


20’ye yakın pizza çeşidi var ve kahveleri de güzel.


Hatta eğer tuvalette, yerde, suyun akması için basmam gereken bir pedal da olsaydı , italyadayım beeen diye bağırabilirdim..Denenmeyi bekleyen başlangıçlar olduğunu da düşününce ben burayı geç keşfettim ama artık sık sık giderim. Gözlerinizden öperim.


miss pizza için tık.