31 Aralık 2008 Çarşamba

İki Sıfır Sıfır Dokuz


( * )
/0\

*♥♫♫♥*'

*♥•♦♫••♥*

*♥☺♥☺♥☺♥*

*♥•♥#♠♥#♥•♥*

*♥♫♥♥♫♥♥♫♥♫*

*♥♥☺♥♫♥♫♥☺♥♥*'.

*♥♥♣♫♥♣♥♥♣♥♫♣♥♥*'

♥♥♣♥♫♥♥♫♥♥♫ ♥♣♥♥*

╬ ╬╬╬╬



Ben bu yeni yıl işinin süsünü püsünü severim. Gerisine karışmam.
Ama siz illa ki bu gece, her gece olduğundan daha çok eğleneceğim, bu yıl her şeyi değiştireceğim iddiasındaysanız da başarılar dilerim.
Ben yeni olan her şeyi severim. O yüzden bugün yılın sonu olsa da diğer tarafından bakarım ona yılbaşı muamelesi yaparım. Çünkü küçükken diziler bittiğinde dahi hüzünlenen, hele hele ekranda FİN yazdığında ufaktan depresyona giren bünyeme bir yılın arkasından üzülme cezası veremem.
Sevdim seni 2008 yine gel de diyemem.Muhasebesini de yapamam ince ince.
2009’dan 1983’ü çıkarırım 26 kalır. Ama ben Temmuz’a kadar 25’im derim. (Yeni yıl hepimizin doğum günü artık siz de kabul edin.)
2009’dan bir şey isteyeceksem sağlık, huzur, para bir de herkese hero’lar dilerim.
Hepinizi öperim.

28 Aralık 2008 Pazar

Senden,benden,bizden...

Cuma Akşam.
Flat. Uzun süredir görülmeyen arkadaşlar epeydir hiçbir mekanda karşılaşmadığım kaliteli müzik, kahkaha.

Cumartesi Sabah.
Mehmet'e rastlama. Aniden ona takılma fikri. Dertleşme, alışveriş, güzel kahve, very bery muffin ve özlem giderme.

Cumartesi Öğlen.
Halk otobüsü şoförüyle tartışma, ardından otobüsü gaza getirerek ayaklanma çıkartma.Midesi, başı, dünyası döner bir şekilde otobüsten iniş.Karşıdan adamın birinin salladığı kırmızı bayrağa anlam verememe hali. Koşarak boş yoldan faydalanmaya çalışan ben. Sonradan öğrendiğim Atatürk koşusu koşucularından biriyle çarpışan yine ben. (Şaka değildir)

Cumartesi Akşam.
Big Chefs. Kalabalık bir masa. Etrafta sevdiğim insanlar. Pınarla birlikte aldığımız aynı bluzu giyerek pişti oluşumuz. Güzel yemekler. Yemeklerini yarım bırakan arkadaşlar. Sofraya çok tokum diye oturup, kendi yemeğini silip süpüren, sonra da yarım kalan tüm yemeklerin tadına bakan, ara ara da Efe’ye “sebzelerinden yiyorum diye bana gücenmiyorsun değil mi” diyen ben. Lezzetli doğum günü pastası, hediyesini beğenen, iyi ki doğmuş insan Didem, mekanın ışığından dolayı kırmızı kırmızı yağan kar, içimde benim olmalı hissini uyandıran mekan.

Pazar.
Evde sürekli pişen tepsi tepsi yeni yıl kurabiyesi.Fazla kaçan kabartma tozu sorunsalı. Bahri’nin hediyesi, harika eldivenler. Yarın işe ne giyeceğini bilen, hafif kalp ağırsı olan ben.

22 Aralık 2008 Pazartesi

Kutup Ayısı

Kalbimin üstüne bir ayı oturmuş öylece.
Çok ağır.Yine de ben onun beyaz bir kutup ayısı olduğunu düşünüyorum. Sevimli olsun diye.
Ama o sıkıştırdıkça sıkıştırıyor içimi.
Belki kalkar gider, bekliyorum.

Bir hata yaptığımda felsefem üzerinde çok durmadan, ağlamadan, sızlamadan, dersimi alıp, bir kenara yazıp, rafa kaldırmaktır. Yok yok rafa bile kaldırmam ben denize atarım.

Ama bu ara üst üste gelen terslikler, hatalar derken nedense korkak oldum.Umarım geçer.

Hüzünlü havamı dağıtmak için kalktım Bahri’nin ulustan aldığı aşçı şapkamı taktım kafama. Üzerimde leoparlı önlüğüm, başladım brownie yapmaya.

Anladım ki insan bir başka şeyin telaşına düşünce unutuyor kendi dertlerini, tasalarını.
Bende browniem kabardı mı, tadı nasıl olacak derken baktım beyaz ayım hafiften kutuplara doğru yola çıkmış.

Mevsim burada da kış ayıcık ama sen geri gelme sakın. Bir de kar yağmasın.

21 Aralık 2008 Pazar

Beni Melek Yaptın...

ağzımda hep tadı var,

üzüm gibi paslı bitince gitmez

hem yarası hem dikeni var

batırır beni de yaralar,

acıtır sabahlarımı..

14 Aralık 2008 Pazar

Mutlu Olalım Ya!

Anladım ki ben tatilin yaşanmamışını seviyorum, o heyecanlandırıyor beni.
Platonik aşk gibi. Uzaktan davulun sesi hoş geliyor.
Yine de tatil esnasında “bugün şu güüüüüün ve biz işe gitmediiiiiik ve yarında iş yoook” gibi nidalar atarak kendimi mutlu etmedim de değil.
Gezdik, dolaştık,yedik,içtik, itinayla bozduk uyku düzenimizi ve allaha şükürler olsun ki yarın işe gideceğiz. Mutluyuz. Bu krizde işimiz var bizim, hiç yarın iş var diye ağlar mıyız? Belki gözlerimiz dolar ama asla ağlamayız.

Bugün ben günlerdir eve pek uğramamanın verdiği vizdan azabı ve kendini affetirme dürtüsüyle, Bahar ve babişle en sevmediğim aktiviteyi yaparak cezalandırdım kendimi. Nedir o? Market alışverişi!!
Tüm bu alışveriş telaşı esnasında su ve gazete almayı unuttuk. (kendileri almazsak annemin en çok kızmasına neden olacak iki unutulandır.) Derken 5 i geçmek üzere olan bir saatte gazeteyi nerden alsak diye hayıflanıyorve o esnada da garın önünden geçiyorduk ki
babam aniden gazeteyi buradan al dedi. Arabadan öyle bir fırlayıp koştum ki, sanki şehri terketmek üzere olan sevgilime “dur gitmeeeee” der gibiyidim. O halimi pek sevdim.

Sonra durmadık yine gittik, praktiker ve koçtaş’tan bir sürü yılbaşı süsü aldık. Eve geldik ağacımızı çıkardık ve onu süsledik bahriyle. “Mutlu olalım yaa” diyip durmuştuk bütün gün. Bir nebze mutlu olduk. Ağacımız süsten püsten doldu taştı, ağacımızdaki süsler gibi bol bereketli bir yıl diledik.
Hamiş:Fotoları Bahri çekti.

4 Aralık 2008 Perşembe

Soru Kipi


Sizi ne mutlu eder?
Beni bugün telefonla gelen, starbucks’dan ne istersin sorusu çok mutlu etti mesela.Masam da oturmuş onca kalabalığı toparlamaya çalışırken ve parmaklarımı bile şıklatmamışken, birden avuçlarımın arasında sıcak chai tea latte mi buldum. Çok mutlu oldum.

Siz de yeni yılı doğum gününüz, Eylül ayını ise yılbaşı sanıyor musunuz?

Siz de şaşkın mısınız bazen?
Kendi blogunuza girip kendi yaptığınız kurabiyenizin tarifini not alır mısınız bir kağıda?
Sonra görmeyen gözlerle 180 derecelik ayarı 250 yaptığınızda zenci kurabiyeleriniz olur mu sizin?

Kurabiye tarifini yazmak için öylesine bir kağıt parçası ararken 2000 yılında size yazılmış bir mektup buldunuz mu hiç?
Gülmekten öldünüz mü okurken?
Tamam sorularım bitti:)

Hayır anlamadığım şey bundan tam sekiz yıl önce lise sondaydık biz. Ve yine bundan 8 yıl önce ilk okula falan gitmiyorduk ama Didem ve ben neden o kadar salaktık acaba?
Aşktan umudumuzu kesmişiz mektuptan anlaşıldığı üzere. Birilerinin bizden hoşlandığına emin olabileceğimiz tamı tamına 10 sebebimiz varmış ama o çocuk itiraf edememişse bu onun hayvanlığıymış. Madem Bay Bruce’un teli varmış elimizde neden aramayalımmış, okul da bitmiyor muymuş zaten? Abi biz de şans yok muş!Deneme sınavından Simay bile 136 almış, düşük aldık diye moral bozulur muymuş, o kız ki allahın ineğiymiş:)

Anladığım şey ise pek masum ve şaşkınmışız. Birbirimizin dertlerine kederlenmiş, teselli etmeye çalışmışız. Hala da öyle değil miyiz zaten?

Peki ben bu yazıyı yazarken bir yandan da göz attığım Delirapunzelin blogunu açınca Dont Speak çalmasın mı? Hey gidi günler hey derim. Başka da bir şey diyemem.

Bol fikir uçuşmalı günler dilerim.Bir de şarkı söylerim;

Bırak güneş ısıtsın içini

Bak baharlar açmış beyaz beyaz

Öyle olmasa da sen öyle farzet

Bakarsın umduğundan iyi geçer yaz..

Dip not: Geçen sene bugün biz Yudumla gezmeye gitmiştik. Yudum bugün bana telefon açtığında gözüm birden takvime ilişince aklıma geliverdi. Ona da söyledim. O da "ben de bunu kutlamak için aramıştım" dedi. Pek güldük. Bu fotoğrafta kutlu gidiş günümüze özel:)

3 Aralık 2008 Çarşamba

In Her Shoes..


O benim.
Ona tapın.
O renk değil, benimki başka.
Daha da güzel.
Onunla yürümesi çok zor.
Topukluyla ordan oraya yüzlerindeki gülümsemeyle koşturan meslektaşlarıma ve nice bayanlara saygı duyuyorum. Evlerinden Adliyeye kadar kucakta taşınıyorlarsa eğer bana da söylesinler.Gerekirse bulurum ben de birini.
Tam dört saattir bootielerimin üstündeyim. Topuklularımdan farklı olarak sanki iki aşamalı bir kaydırak üstünde gibiyim.
Allah acılarımı dindirsin.
Ama giymesem de ben onları seyretmek için aldım.
Ve Kürşad dediki “eğer kız olsam ve bunları senin ayağında görsem, kıskanır ve sana omuz atardım” .

1 Aralık 2008 Pazartesi

Didem'in Gelinliği


Evet aldı. Sonunda Didem büyük gün için gelinliğini aldı. Henüz büyük günün günü belli değil ama gelinlik Didem için bu günden bile büyük bir gündemdi. O kadar ki, işyerinde bilgisayarımın alınan dosyalar klasörü bile (evdeki ana bilgisayar ve laptopu saymıyorum) çeşit çeşit gelinlik modeli ile dolup taşmıştı. Bir gören olsa beni yarın evleniyor sanacaktı, neyse ki olmadı:)

Gelinlik aldığı yer İstanbul’daydı. Ama mmsler, gmail, pronovias’ın internet sayfası sağ olsun, an be an yanındaydım. Hoş şu meşhur pronovias; benim için her gün girilen bir site, öğrenilmiş bir marka ve hatta Arjantin caddesinde önünden geçerken bizimkilerin gelinlikçisi diyebileceğim kadar aşina bir isim olsa da, didem yanımda yokken onu doğru yazamadığımı, google da zar zor aratıp bulduğumu ve durumumun vahim olduğunu fark ettiM:)

Netice itibariyle didem iki gelinlik arasında kaldı. Birisi benim tipim dediğim ve alınan dosyalarımda onca gelinliği sildikten sonra saklamaya değer bulduğum tek gelinlikti. Diğeri biraz daha şatafatlı ve biraz daha klasikti. Fotoğraflara baktığımda ikisi de dideme çok yakışmıştı ama en çok o içine sinmiş olacak ki, o benim favorim de karar kıldı. Kesinlikle daha Avrupai. (O ne demekse?)

Aslında buraya fotoğrafını koyacaktım ama vazgeçtim, nazar falan değmesin, uğursuzluk olmasın.

Ben de Vakko ‘da çok güzel bir elbise beğendim. Şimdilik en yakın düğün Didem’in ki olduğundan o günde giyebilirim dedim. Ama fiyatı Didem’in gelinliği ile neredeyse aynı olduğu için şimdilik indirime girmesini , benim gibi onu beğenen ancak benden farklı olarak onu alabilme gücüne sahip olan birinin ise elbisenin içine girememesini temenni ediyorum.

Zaten bu gidişle bana bir elbise değil daha fazlası gerekecek ve daha tasarruflu olmam lazım. Çünkü muhtemelen 2009 yılında altın kızlar serisinden 3 düğünümüz olacak. Bu da benim açımdan 3 farklı gece elbisesi demek oluyor ki, ben de buradan bir Oscar De la Renta’ya, Versace’a, Prada’ya, sevgili Jimmy Choo’ya ve nicelerine seslenmeyi bir borç bilirim. Gelin şu düğünler de beni giydirin, süsleyin, ben de sizi blogumda meşhur edeyim.