4 Ocak 2010 Pazartesi

hayat bildiği gibi gelsin.

Yeni yıla Efe ve Didem’in köyünde girdik. Bin bir çeşit yemekle, çılgın bir hediye çekilişiyle,kahkahalarla.
En güzel hediye bana çıktı. Hatta hediyeler demeliyim.
Ve sabah güneşin altında bahçede güzel bir kahvaltı yapıldı.
Yine binbir çeşit yemekle.
Bir ara Efe “Çerkez tavuğunun kalanı benim kimse yemesin” çıkışıyla canımı sıkmadı değil ama olsun.

Yeni yılda da ayrılamadık birbirimizden ve beni hüzünlendiren bir film bile izledik birlikte
Little Miss Sunshine,dedemi özletti bana, fazlasıyla.

Ertesi gün de güzel bir kahvaltıyla başladı gün,çılgın bir hava vardı dışarıda, içimde sonsuz bir huzur ama kesinlikle çılgın bir gün.

Günü yine güzel bir filmle neticelendirdik. İkimizin de izlemek istediği bir filme gittik.
Soul Kitchen’a.
Konusunu, oyuncularını bilmiyordum.
Başlarken, “bence tam sana göre bir film bu” dedi.
Gerçekten de öyleydi.
Neşeli, sade, yemeli ,içmeli ve müzikli.
im juli gibi.
Filmin ortalarında
“Kötü bir şeyler olacak gibi” dedim ben.
O “sonu iyi olacak ama merak etme” dedi.
Öyle de oldu.

Filmin akşamına teyzeme kavuşuldu.
Gülündü, gecenin bir yarısı tabiî ki Dawson’s creek seyredildi.
Fondü'de yasemin çayı ısıtıldı:)

Sabah oldu.
Hep birlikte kahvaltı edildi.
Mehmet bir ara sofrada asker günlerini hatırladı "orada böyle şeyler yok sofrada" dedi, duygulandı.
Şokkellayı değil de Lokellayı anlattı.
Sonra Zeynep ve Emir geldi.
Evcilik değil, cafecilik oynandı.
İşlerimiz çok iyiydi.

Akşam oldu canım sıkıldı.
Hem de çok sıkıldı.

Pazartesi oldu.

4 yorum:

Quaim dedi ki...

Bende gittim o filme baya güzel gerçekten,
hayırdır gene kim sıktı canınızı?

cometa dedi ki...

pazartesi sıktı.

earwen dedi ki...

kürşad bir manyak..bi de bizim bi köyümüz var çok sevindim:)

Hera dedi ki...

her güzel gün mutlaka bir pazartesiyle bitiyor:(