12 -13 yıl önce, liseye başladığımızda tanıştık, belki biraz kapıştık, resimler yaptk birlikte, seramikten vazolara şekil verdik, fizikten, biyolojiden anlamadık, edebiyatı, tarihi sevdik, Candan’la kaşlarına taktıkları tokalarla korkuttular beni, bir de hiç kimseden duymadığım o korku hikayeleriyle gece kabuslar görmeme o sebep oldu hep..
Derken bir yaz sabahı altın kızlar serisinin her bir üyesi heyecan içinde hangi üniversiteyi kazandığını haber verirken birbirine, biz aynı bölümü kazandığımızı öğrendik. O gün belki de biz bir yolculuğa çıktık, 2 kişi kaldık.
Üniversitenin ilk senesi depresyona girdik, okula hiç uğramadık, “bu okul bitmez” dedik. Sadece Ahmet Mumcu’lu anayasalarda ve Turgut Akıntürk’lü medeni derslerinde buluştuk anfilerde. Hayatı kendimizce hep hafife aldık, üzerinde durmadık, güldük geçtik ama aslında belkide en çok biz ciddiye aldık, çok da üzüldük kendimizce.
Uzun servis yolculuklarında, otobüsün önünde oturduğumuzda otobüsün daha hızlı, en arkada oturduğumuzdaysa daha yavaş gittiğine kanaat getirdik. Biz genelde hep yavaşlattık hayatı, zamanın sakince akmasını seçtik. O uzun yolculuklarda, okulun çimlerinde, kantinde nerede olursak olalım,hep sorguladık, derin muhabetlere girip, çıkamadık. Kitaplar okuduk, heyecanla analttık birbirimize, filmlerde kendimizi bulduk, bazen de şarkıların sözlerinde. Hep heyecanla paylaştık beğendiklerimizi, sevdiklerimizi...
Derken bitmez dediğimiz o okulu, hem de 4 sene de, kimsenin bizden beklemediği bir şekilde bitirdik. Üzerimizden bir yük kalktı sandık. Staja başladık yine birlikte, aynı gün. Aynı sınıfa düştük staj eğitiminde, “kimler avukat olacak” dedi danışmanımız, sınıfta ikimizinki dışında bütün eller havaya kalktı. Ama biz hakim de olmayacaktık ki. Derken avukat da olduk.Adliye koridorlarında devam ettik kaynatmaya, iş çıkışı starbuckslarda felsefe sohbetleri yaptık.”Dost kitap evinde kilitli kalsak da bir süre, bütün kitapları okusak” dedik.Ewn çok seyahat rehberlerinee baktık. Hep hayal kurduk. Bir gün kalktık birlikte Barcelona’ya bile gittik.
İstanbulu ikimizde çok sevdik, denizi, bir de sezen ablamızın dediği gibi;oyuncak bebekleri sevmedik çok, evcilik oynamayı, bıçak sırtlarında dolaşmayı sevdik, tehlikeli sularda seyredip pupa yelken, geçici emniyetlere ulaşmayı, kadınları, erkekleri, romanları, hele başkaldıranları...
İyi doğdun Yudum’um, iyi ki o güzel zevkinle, şen kahkahalarınla, hoş sohbetinle, mükemmel dostluğunla bizimlesin.
Çok seviyorum seni. Ne bu yazıyla ne de başka bir şekilde öyle kolayca anlatamam bunu.Nice yıllara.
Derken bir yaz sabahı altın kızlar serisinin her bir üyesi heyecan içinde hangi üniversiteyi kazandığını haber verirken birbirine, biz aynı bölümü kazandığımızı öğrendik. O gün belki de biz bir yolculuğa çıktık, 2 kişi kaldık.
Üniversitenin ilk senesi depresyona girdik, okula hiç uğramadık, “bu okul bitmez” dedik. Sadece Ahmet Mumcu’lu anayasalarda ve Turgut Akıntürk’lü medeni derslerinde buluştuk anfilerde. Hayatı kendimizce hep hafife aldık, üzerinde durmadık, güldük geçtik ama aslında belkide en çok biz ciddiye aldık, çok da üzüldük kendimizce.
Uzun servis yolculuklarında, otobüsün önünde oturduğumuzda otobüsün daha hızlı, en arkada oturduğumuzdaysa daha yavaş gittiğine kanaat getirdik. Biz genelde hep yavaşlattık hayatı, zamanın sakince akmasını seçtik. O uzun yolculuklarda, okulun çimlerinde, kantinde nerede olursak olalım,hep sorguladık, derin muhabetlere girip, çıkamadık. Kitaplar okuduk, heyecanla analttık birbirimize, filmlerde kendimizi bulduk, bazen de şarkıların sözlerinde. Hep heyecanla paylaştık beğendiklerimizi, sevdiklerimizi...
Derken bitmez dediğimiz o okulu, hem de 4 sene de, kimsenin bizden beklemediği bir şekilde bitirdik. Üzerimizden bir yük kalktı sandık. Staja başladık yine birlikte, aynı gün. Aynı sınıfa düştük staj eğitiminde, “kimler avukat olacak” dedi danışmanımız, sınıfta ikimizinki dışında bütün eller havaya kalktı. Ama biz hakim de olmayacaktık ki. Derken avukat da olduk.Adliye koridorlarında devam ettik kaynatmaya, iş çıkışı starbuckslarda felsefe sohbetleri yaptık.”Dost kitap evinde kilitli kalsak da bir süre, bütün kitapları okusak” dedik.Ewn çok seyahat rehberlerinee baktık. Hep hayal kurduk. Bir gün kalktık birlikte Barcelona’ya bile gittik.
İstanbulu ikimizde çok sevdik, denizi, bir de sezen ablamızın dediği gibi;oyuncak bebekleri sevmedik çok, evcilik oynamayı, bıçak sırtlarında dolaşmayı sevdik, tehlikeli sularda seyredip pupa yelken, geçici emniyetlere ulaşmayı, kadınları, erkekleri, romanları, hele başkaldıranları...
İyi doğdun Yudum’um, iyi ki o güzel zevkinle, şen kahkahalarınla, hoş sohbetinle, mükemmel dostluğunla bizimlesin.
Çok seviyorum seni. Ne bu yazıyla ne de başka bir şekilde öyle kolayca anlatamam bunu.Nice yıllara.
live bey the sun, love by the moon...
foto:bahar'ın arşivinin nadide parçalarından biri-yudum'un doğumgününe uygun olan bir foto bahar tarafından seçilmiştir.
10 yorum:
mervimuuu cok seviormm ben d senii:) iyi ki warsnn:))
fotoya da bayıldmm bahricmm:)
süper yazmışsın yine..ama 8 aralıkta bişi yazmassan öldün sen ben söyleyeyim:))))
8 aralık vaar 25 aralık vaar 11 ocak vaar:))
yudumikom burdanda doğumgününn kutlu olsunnn. canım kadimim benim, beni düşünmüş yine her zamanki gibi. evet mervv bekliyorum ama sadece 8 aralıkta değil :)))
kadim dostunum ne de olsa:)) evet merv bi de 24 nisanda beklio sanırım..neyse tarih belli diil daa:)
ayrıca herkes beklerken, arşivden nişan, kına, gelinlik v.b. yazılarımı okuyabilir:)))
kelime doğrulama;ted gene:)))
çok güzel olmuş mervecim...
yudumcum da iyiki doğmuş...
2 güzel avukatımız var...
(o kaşa toka olayını çok yapmadık canııııım...)
candacımm çok özledim seniii:)
cumartesi grşrzzz:)
demek ilk sene okula pek uğramadınız ha...bakalım daha neler öğreneceğiz......
ay babaa:)
okula gitmioduk da napıoduk sankİ:) evde vurup kafayı yatıoduK:))
Yorum Gönder