18 Ekim 2010 Pazartesi

Herkesin heyecanla beklediği haftasonu maceralarıM!

Cumartesi o yağmura rağmen ben eteğim, babetlerim ve kot montumla yine ince giyinme sanatını icra ettim. Paralı günümüz için Didem ve Candan ile buluşmak üzere evden çıkıp, otobüse bindiğimde, çoktan sel almıştı Ankara’yı ama ben arsız bir şekilde eve dönmedim. Otobüs durağa geldiğinde, bir süre ben şoföre, şoför de bana baktı çünkü bir su kütlesini mevcuttu, atlayabilirdim, babetlerime su girmesin istiyorsam atlamalıydım, lakin top shoptan aldığım o dar kesim etekle bu işi başaramadım, tek ayağım suya girdi, nasıl olduysa ıslanmadı ve otobüse bindiğimde herkes acıyan gözlerle bana bakıyordu, garibim ne giymiş gibilerinden ve o esnada şemsiyem de açıktı. Enteresandı.

Tabii Candan ve Didem’de “tipe baak” nidalarıyla aldılar beni arabaya, gittik Pınikomuzun paralı gününe.Pınarımızın maharetli kocası Taylan bizi mutfak önlüğüyle karşıladı:) Ve hayatımda yediğim en lezzetli tantunileri, Mersin’li olmanın da hakkını vererek bizlere ikram etti. Cumartesi gününün en kayda değer olayı buydu sanırım. Buraya da not etmeli:Taylan’dan tantuni yapması öğrenilmeli!

Cumartesi akşamı Didem’le, Candan’ı evine bıraktıktan sonra biendeydik, çıktık kendini club sanan house cafeye gittik. Sonra da Ankara gece hayatında adımımı atmadığım bir mekana (“şömine” olabilir mi adı acaba) da giderek, gece hayatımıza noktayı koyduk. Uzun bir aradan sonra değişikti, güzeldi.

Sabah Didem’le Çukuramba Mado’da hayatımın en korkunç kahvaltılarından birini ettim. Yok birini deyip, diğer kahvaltılara haksızlık etmeyeyim. Hayatımın en başarısız kahvaltısıydı. Akdeniz kahvaltısı başlığı altında sipariş verdiğimiz kahvaltı tabağı , menüde belirtilenin karşılığı olmayınca ve karşımızda derdimizi anlatacak bir muhatap da bulamayınca canımız baya sıkıldı. Ben bu kahvaltı diye getirdiğiniz şey neyse onun parasını öder giderim deyince, yanımıza garsondan bir üst kademe olduğunu tahmin ettiğim bir beyefendi gelip, bu gün havanın böyle güzel olacağını tahmin edememiştik minvalinden enteresan bir açıklama yaptı. Ben de bu durumun ancak servisi aksatabileceğini ama burada hafiften bir kazıklama söz konusu olduğunu açıklamaya gayret ettim ve netice de en azından kötü bir kahvaltı ettik ama kazıklanmadık.

Sonrasında Pepper Mill’de mükemmel bir kahvaltı etmiş olan Bahar’ı da yanımıza aldık,Didem ile yollarımızı ayırdık ve aile saadetli bir market alışverişi yaptık. Akabinde ben Ankara’ya yolu düşmüş Kürşad ile buluştum ve bir baktım ki , bir pazarın daha sonuna gelmişiz. İşimizdeyiz, gücümüzdeyiz, en azından hava güzel.

Bu hep çabuk bitsin dediğimiz haftalar,ömrümüzden gidiyor sayın seyirciler, belki de yavaş geçse daha mı güzel olur?

Hiç yorum yok: