8 Ekim 2010 Cuma

Bugün Cuma.

Adliyeden çıkmak üzere vestiyere doğru yöneldiğinde, sık sık gördüğü yaşlı avukatla aynı anda vardılar oraya. Yaşlılara öncelik vermesi gerektiğini bilirdi, yaşlıları severdi. Adamı buyur etti önden.Yaşlı avukatın elindeki yeşil kadife şapkasına takıldı gözü ve çıktı gitti adam. Sonra o da altı montunu, dışarı çıktı. Yağmur başlamıştı. "Yağmasan şaşardım" dedi, bunu da yüksek sesle söyledi, çantasını duvarın üstüne koydu, içinde şemsiyesini aradı, montunun düğmelerini ilikledi, bir hışımda şemsiyesinin düğmesine bastı ve hızlı hızlı yürümeye başladı. Yürürken önünde birden yaşlı avukatı gördü, elinde tuttuğu yeşil kadife şapkası şimdi başındaydı, mavi gözleriyle uyumlu kışlık mavi takımından hemen tanıdı onu. O anda o yaştaki bir adamın hala bir şeylerden ve hatta avukatlık gibi bir meslekten ve adliyeden vazgeçmediği geldi aklına. "Onun bundan sonra belki de çok zamanı yok, eğer gerçekleşmeyen hayalleri varsa artık çok geç diye üzülüyor mudur acaba" dedi. Sonra bu düşüncesinden utandı. Kimin önce öleceğini kim bilebilirdi? Hem ona neydi.Sonra da kendisinden utandı. Şikayet ettiği onca şeyden, vazgeçtiklerinden, o adamdan çıkan yaşam enerjisi utandırdı onu. Birileri yıllardır çabalamaktan yorulmamıştı da ona ne oluyordu şimdi. Böyle yaşlılar dedesini hatırlatırdı ona, çalışkan yaşlılar. "Sanki dedem olsa bu kadar üzülmezdim "gibi bir düşünce yerleşti sonra aklına, o düşünce boğazına indi sonra, gözleri de japon animeler gibi titredi, şemsiyesinin altına saklandı iyicene. Her gün özlerdi dedesini ama cumaları daha fazla.

Hiç yorum yok: