19 Ekim 2009 Pazartesi

This is İstanbul, This is Sultanahmet!

Cuma gecesi 8 kişi kalktı, düğün için Ankara’dan İstanbul’a yola çıktı.Her şey sıcak bir tren yolculuğunda, Finlandiya sauna şampiyonasını andıran bir gece ile başladı. Gecenin galipleri tabii ki o ortamda, kuşetli vagonumuzda uyumayı başaranlardı.

İstanbul’a ayak basar basmaz Haydarpaşa’nın merdivenlerine dizilip, “ulen İstanbul alacağız senden intikamımızı “ da dedik, (bunu niye dedik bilemedim), fotoğrafımızı da çektik. Sonra baktık elimizde onca eşya bizi kimse bir taksiye almayacak, bir dolmuşçuyu kandırdık,doldurduk dolmuşu tam kapasite(İstanbullular minibüs mü der?)

Kuzguncuğa gittik. Arada neden şimdi buraya gidiyoruz diyen erkek seslerini itinayla bastırdık. Bizim hatıralarımız vardı orda, andık geldik.

İsmet Babanın mekanının yanına düşen banklarda denize günaydın dedik. Annemi anımsadık.Beşiktaş’a geçtik Üsküdar’dan. Beş dakikada. Otellerimize dağıldık. Bizi kırmızı ceketiyle” oda yok size” diyen deli kadını sallamadık, ağzından girdik burnundan çıktık ve odalarımızı aldık.

Yudumla kuaför keşfine çıktık, Yudum fönde kol kası, topuzda narin eller olmalı dedi, üç beş kuaför gezdik, “en iyi kuaför en yakınıdır” dedik, otelimizin karşısındakini seçtik. Yanındaki kuru temizlemeciye ütülerimizi verdik. Kırıntı da deliler gibi yedik, nişantaşında gezdik, süslendik püslendik, acele etmeden , geç bile kalmadan düğünümüze gittik. Neyirimizi gördük, duygulandık, heyecanlandık ve evlendirdik:)

Düğünde efendi efendi oturalım çok oynamayalım dedik. Kimsenin sahnede olmadığı bir anda üç kız deliler gibi dans etmeye başlayıp, gecenin sonuna kadar sahneden inmedik. Düğünden çıkıp gece gezmesine de gittik, o kıyafetlerle güneş gibi parladık Longtable da:)

Oteli gecenin bir yarısı yorgunluktan ölmemize rağmen kahkahalarımızla inletip, yağmurlu bir güne uyandık.

Hisar Lokma’da kahvaltımızı ettik, sahilde yürüdük doya doya. Taksim, tünel, Asmalımescit, Mercan, Saray, İnci, Cihangir derken birden “aaa saat beeeş koşuuun” dedik, kaçırmak üzere olduğumuz servise yetiştik.

İki katlı otobüsün üst katına çıkarken artis artis, alt kattaki o pek güldüğümüz masalı koltuklarda oturacağımızı öğrenip, yine dumur olduk, yine çok güldük. Ankara’ya geldik.

Kavga da ettik, dırdır da , ama pembe kuvars bileziklerim sayesinde genelde bir sevgi çemberinin içindeydik, sarılma terapisi bile yaptık tramvay beklerken. Aklımda ise sadece çok çok güldüğümüz, çok güzel yemekler yediğimiz kaldığına göre, nice yolculuklara diyebilirim.




Ve şimdi 17/18 Ekim İstanbul Gezisi “En”leri….

En Gelin/ En Damat; NEYİR& CİHAN (Cihanda böyle yanıyor yansın, Neyiir Salla:))

En İstanbullu/En Olgun; BAHAR (Bizlerden 4-5 yaş küçük olmasına rağmen, hepimizi itinayla idare edip, ablamız gibi arkamızı topladığı için, aramızda bir İstanbullu olduğunu hissettirdiği için)

En FedakaR/En İçten ; EFE (ayakkabılarını çıkarıp, çıplak ayak yürüyen Bahar’a hayattaki en değerli şeyi; gri çoraplarını verdiği için; o esnada “Kemal Amca kızlarıma sahip çıkamadın demesin ama” dediği için, taksiden inip etrafa bakınıp “Bahriiii nerdeeee” diye panik yaptığı için)

En Deli/En Alışverişkolik;DİDEM (Gecenin bir yarısı ettiği laflar, inanılmaz yorumları,, iki arada bir derede, bir tayt bir babet alıp, bizleri ezmeyi de ihmal etmediği için)

En Komik/En İ-Pod; CANDAN (Durmadan bizi kahkaha krizine soktuğu, en olmadık yerlerde en bomba lafları ettiği için, içi dışı bir olduğu için)

En Sabırlı/En Organize ;MELİH (Bizim gibi bir dünya deliyle oradan oraya savrulurken, hiçbirimizin kalbini kırmadığı için, bize çok güzel bir otel ayarladığı için)

En Havalı/ En Artist (Erkek); KÜRŞAD (Gözünü açıp güneş gözlüklerini taktığı ve kıyafetleri , tarzı ile konuştuğu, konuşturduğu için)

En Havalı/ En Artist (Kadın);YUDUM (İstanbul’un o havalı ortamında bile, seksi elbisesi ile göz doldurduğu, saç modelini soranlara Ankara’da kestirdim diyerek hayal kırıklığına uğrattığı için)

En Özlenenler; MEHMET ve BURÇAK (Gezimize kısa kısa katılıp, hasret giderdiğimiz için)

En Uzakta Kalanlar; PINAR ve TAYLAN(Ayrı ayrı konakladığımız, ayrı ayrı döndüğümüz için,yine de hep kalbimizdeydiniz:)

Hepinizi seviyorum. Hala birisi ölmediğine, kimsenin bir yeri kırılıp, kanamadığına göre siz de seviyorsunuz. Melih’in de dediği gibi ”organizasyon yapmadığımız anlarda, neşeli insanlarız” .Bu iki günden sonra yüzümde kocaman bir gülümseme var, siz de iyi ki varsınız. Esen kalın.

Başlık; Bizi çılgın bir tur ekibi olarak gören Burçak tarafından yapılan bir benzetmedir.

2 yorum:

Dilcun D. dedi ki...

minibüs yerine "dolmuş" kullanılıyor daha çok :) oh ne güzel geçzmişsiniz, istanbul'da yaşıyor olmama rağmen sanki başka bir şehirdeymişim gibi "aaah istanbul, ne güzel," diyerek okudum. peki sen hangi "en" oldun?? :)

cometa dedi ki...

benim hangi en olduğumu da "en" ler söylesin artıK:)