
Filme dönecek olursak, ben içimi sıkan, beni korkutan ya da gereğinden fazla geren bir filmi izlerken, kendimi “aman canım film neticesinde” diyerek rahatlatabilirken, İnarritu’nun filmlerinde, izlediğimin gerçek olmadığına kendimi bir türlü ikna edemiyorum.
Film beni sadece üzdü, canımı acıttı vs. de diyemem, çünkü filmde mutfaklarının kokusunu duydum, bir ölünün soğukluğunu hissettim yani sadece görmedim, duymadım diyebilirim.
Barcelona benim sokaklarına vurulduğum Barcelona değil, Javier Bardem ise Barcelona Barcelona’daki o çekici adam değil.
İnarritu görünce kafamızı çevirdiğimiz sokaktaki o adamın evine götürüyor bizi, yurt dışı gezilerinde sokakta ısrarlarından bunaldığımız, “tehlikeli adam” muamelesi yaptığımız Senegalli adamın çocuğuyla, karısıyla tanıştırıyor, “çin malı”nın sahne arkasını gösteriyor. O narin(!) kalplerimizi burkan bütün acı gerçekleri, tokat gibi yüzümüze çarpıyor, ama bunu nasıl yaptığına, özellikle “yok artık daha neler” dedirtmeden nasıl yaptırdığına dair sırrı da nedir çözebilsem ben de böyle film yapardım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder