23 Ağustos 2011 Salı

Çiya.

Üsküdar'da , Kadıköy'de hatta Pendik'te duruşmalarım oldukça mutlaka Kadıköy Çarşı'da bir şeyler yaparım. Beyaz Fırın'dan ıspanaklı sarma ve Ankara'ya götürmek için gevrekler alırım, Baylan'da kup griye yerken mest olurum, Şekerci Cafer Erol'dan annemle babamın favori küçüklük şekeri jöle şekerlerden stoklarım, Şampiyon'da çeyrek midye yerim, manavlara bakarım, balık fiyatlarını kontrol ederim.. Kadıköy Çarşı'da gezmeye bayıldığımı bilen çok sevdiğim arkadaşım Nihan da bana neredeyse 1 yıl önce söylemişti, "Merve Çiya'ya mutlaka gitmen gerek" diye.. Bir kaç gazetede de karşıma çıkmıştı ve hep aklımdaydı gitmek..

Derken bir cuma akşamı Bahar işten çıkamayınca ve iftar saati yaklaşırken ben Kadıköy'de olunca, Kürşad da telefonun ucunda, "Merve Çiya'da yer ayırttım iftar için, hadi gidiyoruz" deyince, başka çarem kalmamıştı.


Çiya'ya gelince; aslında mekan açılırken kebap ve lahmacun yapmak üzere yola çıkılmış ama açıldıktan 11 yıl sonra Çiya Kebap'a bir de Çiya Sofrası eklenmiş.Bu Sofra'da Anadolu Mutfağı'nın en güzel yemekleri pişirilmiş, 2001'de ise ikinci bir Çiya Kebap açılmış ve hepsi Kadıköy Çarşı'nın içinde 20'şer metre aralıkta arz-endam etmekte.

Biz bu sefer Çiya Sofrası'na gidiyoruz. Kapıdan girer girmez, solda o günün menüsü, tencerelerde, kazanlarda bize selam veriyor, sağda birbirinden harika mezeler bizi karşılıyor. Hani mutluluktan başı döner ya insanın , bana olan da öyle bir şey.. Çünkü bir kere ne olduğunu bilmediğim bir sürü yemek var ve bir de birazdan onları yiyecek olmanın heyecanı..





Yemeklerin arkasındaki usta sabırla, herkese, tek tek , hangi yemeğin ne olduğunu ve içinde yer alanları anlatırken, bir kağıda yiyeceklerinizi not ediyorsunuz..Ama biz zorlanıyoruz. Çünkü hepsinden yemek istiyoruz. Çaresizliğimizi gören, süper yardımcı garsonumuzun da desteğiyle harika bir sofra kuruluyor önümüzde.




Ayran aşı çorbasıyla başlıyorum. Harika bir humus, muhammara, içli köfte, küllübaşotu, kısır, vişneli köfte, patlıcan dolması, hünkar beğendi , türlü, perde pilavı derken ne yediğimizi de unutuyorum sevinçten.


Yan masalarda görünce karadut şerbeti de içiyoruz.Tatlıyı da seçmekte zorlanınca, kabak, domates, turunç, ceviz, patlıcan, zeytin tatlısıyla beraber, güllaç ve şöbiyeti, su gibi bir kaymakla afiyetle yiyoruz.

(



Evet hepsini ve hatta buraya yazmayı unuttuklarımı da yiyoruz. Benim için hayat bu. Benim için bir yer, içimde, sevdiklerimi de getirme isteği uyandırıyorsa, onlar da yesin bu efsane yemeklerden dedirtiyorsa, işte gerçekten çok güzel bir yer...



ve sadece yemekler değil sanki, orada insanı çeken bir şey var... Hedefimde ise tekrar gitmek ve kebapçıyı da ziyaret etmek.
Fotoğraflar biraz yemek telaşından biraz ayfondan dolayı dandiktir. İdare ediniz:)

5 yorum:

Quaim dedi ki...

Ceviz iidi, alsana yiyelim.

caloroso dedi ki...

çok lezzetli görünüyor mervecim...
çok gidilesi ve toptan yenilesi bir yer...

cometa dedi ki...

birlikte gitmek istediğim sevdiklerimdensin candancım:)

earwen dedi ki...

ben de ölemiyim mervee:)çünkü öldüm bittim fotoğraflara

cometa dedi ki...

didem fotoğraflar hiç bir şey ve sen benim baş suç ortağım olarak tabii ki öylesin:)