30 Mayıs 2011 Pazartesi

ankara'dan mektuplar.

Sevgili Sütlacım,

Bugün yeni işine başladın. Umarım her şey istediğin gibi olur ve ben biliyorum ki her şey senin hayal ettiğinden bile güzel olacak. Çünkü sen benim gördüğüm en zevkli, en ayrıntıcı ve yaratıcı tasarımcısın. (Nice tasarımcılar gördü bu ablan)

Şimdi içinin sıkıldığını tahmin edebiliyorum. Başka bir ev, başka bir şehir, farklı bir dünya netice de. Ama 5 gün Roma’ya gittiğimizde bile kırk yıldır orada yaşıyor gibi hissetmedik mi? İnsan çabuk alışıyor:) Sen de alışacaksın, ki orası senin bu dünyada en sevdiğin yer. Bahar Hanım diye sokağı bile var.

Alışana kadar süre tanı kendine, farz et ki bir staja gittin, biz de dedik ki bu staj biraz uzun süreli, ama nasıl olsa bir de üstüne para verecekler, bari ev tutalım.:) Bu senin kendini deneme stajın olsun. Ama süresi biraz uzun tabii. Sonuçta çok sevip, çok mutlu olacağından da eminim.

Bu senin ikinci işin. İlk işinde olduğu gibi erken kalkmaya devam et. (Hoş son zamanlarda seninle geç kalma konusunda efsaneleşmiştik). Her gün evden çıkarken makyajını yapmaya da devam et. Öğlenleri makyajını biraz tazelemekte, akan göz kalemlerini gözlerinin altından silmekte fayda var. Parfümün ve makyaj malzemelerin her daim yanında olsun. İş yeri çekmecene bir iğne iplik seti, bir deodorant ve ilerleyen günlerde nicelerini de koyarsan rahat edersin. Giyeceklerini akşamdan ayarlasan da sabaha insanın ruh hali değişiyor bilirsin. Sabahları sence bunla bu olmuş mu diye odama çat diye dalamazsın ama en azından beni arayıp fikir alabilirsin, böylece ben de uyanmış olurum. Hem hazırladığımız 26 kıyafet kombinden de mutlaka faydalan. Biliyorsun hedefim onu 40’a çıkarmak.

Diğer taraftan hep hayalimizdeki gibi İstanbul’da bir evimiz olmanın da tadını çıkarmayı unutma! Unutma ki biz her hafta sonunu farklı ekiplerle şenlendireceğiz. Akşamlarıysa zaten eve yorgun argın gelip, bazen yemek yiyecek dahi halimiz olmadığını düşünürsen, hafta içlerinden çok bir kaybımız olmayacak. Yalnız sanırım annemle biraz dizi izlemeye başlamam gerek. Babamla da spora mı yazılsak acaba?:))

Spor demişken, duydum ki evinin arkası bir ormanmış. Bu durumda evdeki tombik Recoyu da yanına almak suretiyle deli danalar gibi koşmanızı tavsiye ederim.

Recoyla yaşama kısmına gelince. Bilirsin gece sayıklar, biraz horlar, yemek hazır dediğin andan itibaren takribi 1 saat sonra algılaması ise onun doğası. Bunları zaten bilirsin. Ne şanslısınız ki birliktesiniz.

Bana hep ne dediğini hatırlarsın. “Ben gitmeden bu evden gidemezsin”. Netice de sözümü tuttum. Ama arkadan gelmeyeceğime de söz veremem.

Çok yakında, çok sevdiğimiz o şehrin tadını birlikte çıkaracağız. Oraya gitmeyi ve o işi ne kadar istediğini de unutma. Gerçekten şanslısın ve hayat bir sürü güzel sürprizle dolu.Sen İstanbul’da kendini bulan Bahar’sın. Ablan seni çok seviyor.

Not:Mektuplarımın devamı gelecektir.

Hasretle.

Ablan Merve.

4 yorum:

gülş dedi ki...

ya siz ikiniz ne kadar tatlı bir abla kardeş çiftisiniz öyle maşallah! istanbul'u geçtim, avustralya falan bile ayıramaz sizi :) bahar'ın istanbul'a gelmesi ve artık buluşmak konusundaki darlamalarım için ise bu blog yanlış adres biliyorum, o yüzden hepihepib'ye doğru yol alıyorum buradan :)
sevgiler!

senaaaaa dedi ki...

ağladım alıycam. biz ablalar kıyamıyoruz işte bu küçük cadılara. hiçbirşey ayırmasın bizi onlardan.

pommeler dedi ki...

oyy ne tatlı bir mektup olmus kıyamam bahara da sana da
her sey güzel olsun

cometa dedi ki...

sevgili gülş geçen gün istanbulda hep erkek mi arkadaşlarımız yaaa derken aaa dodo var gülş var aaa dedik güldük:)) ben gelince benimle de buluşun:)

senaa; zor ya vallahi zor:))

pommeler; inşallah öylee olsun:))