26 Haziran 2018 Salı

Puglia/Salento Gezimiz. Day 1.

Uzun süredir bu kadar kalbime dokunan bir seyahate çıkmamıştım. Unutmamak için yazmak istedim. Toplam 6 günü yazmayı becerebileceğimden emin olmasam da , bu niyetle başlıyorum.


Day 1-17/06/2018

Uçak yolculuğunda rötarda olmayınca havalimanından bindiğimiz trenle yaklaşık 15 dakikada bari merkezdeyiz.
Lecce'ye gidecek trenin saatini kontrol edince yaklaşık 2 saatimiz olduğunu fark ediyoruz.
İstasyondan biraz ileri yürüyüp bir pakta oturuyoruz, ama sabahın erken saatleri olması sebebiyle etrafta tekin olmayan tiplerden rahatsız olunca bir yarım saatin sonunda yine istasyona dönüyoruz.
İstasyondaki cafede bir şeyler içip, gelene geçene bakarken, İtalyanların bağırış çağırış muhabbetlerini dinlerken, trenimiz geliyor.
Günlerden Pazar olunca, tren, üzeri bikinili mayolu gençlerle dolu. Özellikle monopolide plajcılardan inen çok oluyor.
Yol boyu zeytin ağaçları ve üzüm salkımlarını seyrederek, ara ara da denizi görerek Lecce’ye varıyoruz.
Yol bizi yormamış olacak ki kalacağımız yer 20 dakika uzaklıkta görününce hadi yürüyelim diyoruz.
Yürürken karşımıza not ettiğim doppio zero çıkınca hemen kapının önündeki masalardan birine oturuyoruz.
Burada fish and chipsli ve breseolalı güzel bir salatayı paylaşıp, tarallolarla da ilk kez tanışıyoruz. (bey pazarı kurusundan daha az yağlı gevrekimsi krakerler) ekmek sepetindeki foccaciaları da zeytinyağına batırarak affetmeden yiyoruz.
Sonra diyoruz ki birer Leccese içsek mi( badem sütü ile yapılan puglia bölgesinin meşhur kahvesi-ve sonradan burada içtiğimizin en kötüsü olduğunu anlıyorum) dedikten sonra , kahveler de bitince tekrar yola koyuluyoruz. Sokaklar bomboş, herkes siestada, ama lecce beni garip bir şekilde etkiledi bile.
Şehrin bir ruhu ve rengi var.
Yürüye yürüye, ter içinde kaldıktan sonra kalacağımız yere ulaşıyoruz, tatlı bir İtalyan bizi bir saat beklemiş, aramış, görmemişiz ama sıfır trip, bizi hemen yukarı taşıyor, kredi kartımız çekmiyor, ama adam yine sinirlenmiyor, sonra hallederiz deyip bize odamızı gösteriyor. Odamız eski şehrin hemen sonunda güzel bir apartmanın içinde. Beklediğimizden çok daha düzgün ve temiz çıkınca, seviniyor ve siesta saatinde İtalyanlara uyup, uyumak üzere panjurlarımızı kapatıyoruz.
Akşam olup da uyanınca yemek için Trattoria di Nonna Tetti’deyiz. Öğlen önünden geçerken 2 kişi geleceğimizi söylemiştim, garson da tamam demişti hiçbir yere not etmeden. Mekan kalabalık. Masamıza geçiyoruz. Başlangıç olarak 5 tabaktan oluşan antpastiyi seçiyoruz, kabak carpaccio, kızarmış patlıcan, burrata peyniri harika.

Üzerine bölgenin meşhur nohutlu makarnasından yiyoruz, içinde erişteyle beraber, kızarmış hamur parçaları ve nohut var. Sadece bir adet söylemişiz ama ikimize de fazlasıyla yetiyor. Şimdi 2 greeddy italian bizimle olsa bu yemeğin de fakirlikten çıktığını tatlı tatlı anlatırdı diyorum.

Yemekten sonra istikamet ; Natale, dondurmaları bir yana sadece külahları ve üzerine taktıkları minik waffle için bile gelinir. İçerisi oldukça kalabalık. Kürşad 3 ben 2 topla kapanışı yapıyor ve dükkanın önünde geçenleri seyrederek yiyoruz.

Lecce’de sokaklar çok keyifli, akşam kalenin oradan başlayıp, tekrar şehrin kapılarına, romaa nfi tiyatrosuna kadar turluyoruz. Basilico di santa corsa biz ordayken tadilatta, ciesa di san marco, piazza del duomo, colonna di sant'oronzoyu haritada armanıza gerek yok. yürüdükçe birer birer önünüze çıkıveriyorlar. ama bunlardan da güzeli  sokakların kesinlikle bir ruhu var, renkler çok güzel. Ferzan özpetek filmlerinin etkisinden mi bilmiyorum ama Lecce bana çok başka geliyor. Hiç ayrılmak istemiyorum. Aklımda İllaria'nın tavsiyeleri, kürşadla, onun sokağından geçiyoruz. "açılabileceğin birkaç arkadaş bul... seni istemeyen binlerce insan arasından seni sevecek birini bul." 

Hiç yorum yok: