Bir süredir, Ankara Barosu’nun bir projesinde
çalışıyorum. Adı Gelincik Projesi. Amaç şiddet mağduru kadın ve çocuklara
destek olmak. Biz de bu projede gönüllü olan avukatlar olarak, merkeze başvuran
talepçilerin vekilliğini üstleniyoruz.
E. ile de gönüllü
avukatı olmam sebebiyle , Aralık ayında tanıştık. Onu gördüğüm gün üzerinde
sadece pijamaları, kucağında da 2 yaşında bir erkek çocuğu vardı. Sığınma evine
yerleştirilmişti, Ankara’ya yeni gelmiş, hiçbir yeri de bilmiyordu, telefonu
yoktu ve tabii parası da. Anne babası dahil tüm yakınları ise Almanya’daydı.
Eşinden şiddet görmüş
eve polis çağırmıştı. Polislerden biri “seni bu evden çıkartmazsam bu adam seni
öldürecek” diyebilecek kadar duyarlıydı ve belki de bir hayat kurtarmıştı.
Bir araya geldiğimizde
tek derdi, 8 yaşında, o anda okulda olan diğer çocuğunu da yanına alabilmekti.
Burası Türkiye idi.
Süreç uzundu. E. Alman vatandaşı olduğundan ve o sistem içerisinde yaşadığından,
çocuğuna kavuşmasının bu kadar zaman almasını,
hukuki sürecin uzunluğunu kavrayamıyordu.
Ona bu süre çok uzun gelse de, bu
zaman içinde okulu , adresi değiştirilen , kendisinden saklanan çocuğunu hiç göremese de, velayete
ilişkin karar 8 ayda çıktı, Yargıtay’a gitti, geldi, kesinleşti.Geçen hafta icra ile çocuğunu almaya gittiğimizde adreste bulunamadığında ise dünyası bir kere daha başına yıkıldı. Ama mücadele
etmekten hiç vazgeçmedi, hep sabretti. Etrafında bir çok ses ona farklı telkin ve önerilerde
bulunsa da o mücadelesini sadece hukuken sürdürmek istedi ve bugün bir şekilde
orta yol bulundu, 9 ay karnında taşıdığı çocuğunu görmek için verdiği savaş 9
ayın sonunda bitti.
Ben minik bir eli
tuttum bugün, bir arabaya bindik, yolda giderken o bana aylardır görmediği kardeşinin
saçlarının kıvırcık olup olmadığını sordu, “saçları biraz çok ve karışık ama
kıvırcık değil” dedim.
“Senin kardeşin var
mı” dedi, ben de ona kendi kardeşimi anlattım, “sen de onu akşam görecek misin” dedi, “hayır ama Cuma
günü yanına gideceğim” dedim, “çalıştığı için mi uzakta yoksa” dedi, “evet”
dedim.
Bu 9 ay benim içinde
zor geçti, belki hiç yapmaman gereken bir mesleki hata yaparak, sadece dosyaya
odaklanmam gerekirken, müvekkille empati kurdum ve tüm bu süreçte kalbimi de
aklımı da hep o anne ve çocukta
bıraktım. Hıdırellez dileklerim de bile elele tutuşmuş üç çöpten adamım vardı.Araştırmadığım
yol, okumadığım karar, konuşmadığım bir hakim, uzman, psikolog da kalmadı.
Etrafımdaki herkes de
bu meseleye bir ucundan dahil oldu.Onlar kendilerini biliyorlar. Kimisi hukuki
destek verdi, Almanya’dan bile bana yardım elini uzattı, bitmez tükenmez
maillarıma cevap yazdı (en başta Talha o iyi ki arkadaşımmış dedim ve işyerindeki çalışma arkadaşlarım), kimisi hep
dua etti, (Annem, Teyzem, Kürşad’ın
annesi,Bahrim, Büşram, Recom, arkadaşlarım ) kimisi sabahın kör saatinde havaalanı
macerasına dahil oldu (Babam).
Yani E. Şanslıydı,
ben de şanslıydım, her şey yolunda gitti. Umarım bundan sonra da yolunda gider.
Bazen hep kötü şeyler
oluyor, kadınlar şiddet görüyor, öldürülüyor, çocuklar mağdur oluyor. Ama bazen
de güzel şeyler oluyor. Bir anneyle çocuğun kucaklaşması gibi.Yani bence hala
umut var.
Bir de “sana Yasin okudum,
hem bugün artık Merkür düz konuma geçti, her şey hallolacak” diyen bir annem
var. O iyi ki var.
Gelincik Merkezi Telefon:444 43 06
Ankara Barosu Gelincik Projesi’ne destek olmak isteyenler tüm operatörlerden “GELİNCİK” yazarak 4306’ya göndererek 5TL yardımda bulunabilirler.
3 yorum:
Ne kadar guzel bi is yapmissin merve,ne kadar sevap ve insana kattigi deger ne kadar coktur,cok sevindim kavusmalarina:)
çok klişe olacak ama keşke herkes senin gibi olsa,işine böylesine duyarlı ve içten yapsa...
Kavuşmuşlar,sonu mutlulukla bitti ya oh dedim.
hep mutlu olsunlar artık bu üç insan..
Yorum Gönder