17 Nisan 2009 Cuma

Bohemya

Uzun süredir aklımda olan, gecikmiş bir yazı. Tabii fotoğraf makinemi yol arkadaşımda unutmamın etkisi de büyük.

"Bohemia:8 saat uyu,8 saat çalış, 8 saat sosyal hayat..”
Aklında her daim gitme fikri, kalbinde de isteği olan bir Merve yanına bir Neyir’i de katarak gitti Praha’a ve çok sevdi orayı.
4 günde neyini gördün de nasıl bu kadar sevdin diyebilirsiniz elbet. Ama çoğu şeyi çokça sevmek gibi bir problemim var benim. Yine de bu sevgi kelebeği bünyemi bir yana bırakacak olursak; hava 20 derecenin üstündeyken, güneş tepenizde parıl parıl parlarken,nehri ve kuleleri, kiliseleri, yolları,binalarıyla bir masal şehrini andıran Pragdaysanız eğer, siz de çok seversiniz benim gibi. Emin olun. Yazımı yeme içme/Gezme tozma diye bölümlere ayıracak olursak;
Kesinlikle gezin/görün dediklerim:
Prag Kalesi;yapımına 9. yüzyılda başlanmış olan kale hakkında ilgimi en çok çeken şey gece 23:00 civarında iri siyah bir köpek hayaletinin kalenin girişinde belirip, dolaştığına dair efsane! Ha o saatte kaleye gittin mi derseniz, gitmedim orası da ayrı bir konu. Elinizi kolunuzu sallayıp girdiğiniz kale avlularından birindeyse Prag cumhurbaşkanının çalışma binası mevcut. Etrafta hiçbir güvenlik önleminin olmayışı ise şaşırtıcı.
-Aziz Vitus Katedrali;Yine kalenin içinden geçip geldiğiniz 3. avluda yer alan Aziz Vitus Katedrali de şehrin görülmeye değer görkemli yapılarından. Ama halkın %40'lık bir bölümünün ateist olduğu Prag'da bu ve benzeri katedrallerin hatırı sayılır bir cemaatinin olmayışı ise büyük bir ironi.Çeklerin gururu, ünlü grafiker Alfons Mucho'nın eseri olan vitraylarında mevcut olduğu bu katedrali de ziyaret edin derim.
Astronomi Saat Kulesi; eskişehirin ve kentin göbeği kabul edilen meydanda her saat başı insanların aynı noktaya odaklanmasının yegane sebebi! Akşam ayrı, gündüz ayrı bir güzel parlayan harika bir saat o! O kadar güzel ki;yapıldığı zaman saatin mimarı olan usta daha iyisini yapamasın diye kentin ileri gelenleri tarafından kör edilerek cezalandırılmış. Ama o körde olsa almış intikamını ve daha sonra tamir edilmiş de olsa, saati geçici bir süreyle devre dışı bırakmayı başarmış.Saat kulesindeher saat başı olan 10 saniyelik mini bir gösteriyle, önce 12 havarilerin geçidi ve ardından ölümün hatırlatışı, kibirli olma uyarısı gibi mesajlar ve bir horozun çıkışıyla son buluyor. Kafanızı dikmiş bu anı yakalamaya çalışırken çantalara dikkaT! Bir de herkesin yana yakıla beklediği bu gösterinin akşam 21:00 itibariyle son bulduğunu da belirtmek isterim.
Ve tabii ki Karel Köprüsü; Üzerinde yer alan 30 heykelle, kendine has bir havası olan köprüden Vlata nehrine de baktım, köprünün hemen yanında yer alan park vari canlı müzik yapılan yerlerde güneşin batışını da seyrettim, Aziz Jan Nepomucky'nin bronz heykeline elimi sürüp, Prag'a yeniden gelmeyi de diledim.19.yy da nehri geçmenin tek yolu olan köprü, bugün sadece onu defalarca arşınlayan biz azimli turislere ve yayalara ait.
Netice de ben 4 gün gibi kısa bir sürede o müze senin bu ören yeri benim şu kiliseyi de mutlaka görelim taraftarı bir yapıya sahip olmamakla birlikte, şehri şehir yapan yerleri görmeden dönmenin de ayıp olacağı kanaatinde olduğumdan; Prag denince akla gelen yukarıda bahsettiğim yerleri mümkün olduğunca görmeye çalıştım.
Şehre karışalım, bohem olalım diye güzel bir klasik müzik konserine bile gittik çok da beğendik. Paladium alışveriş merkezinin karşısına denk gelen eski belediye binası bünyesinde jazz dan çek müziğine, klasik müzikten, operaya kadar farklı konser seçenekleri mevcut. Yine belediye binasının girişinde yer olan tarihi restaurantın gitmesem de çok methini duydum. Konser bilet fiyatları ise 40 ila 60 arasında değişmekte. Ama az çok demeyin, oraya kadar gitmişken bence bir konsere iştirak edin!.Sadece o güzel konser salonunu görmeye bile değer.
Bunun dışında Prag her yerinden sanat fışkıran potansiyeliyle klasik müze/kilise alternatiflerinin yanı sıra, sıra dışı resim, fotoğraf ,heykel vb. sergileri, çok çeşitli konserleriyle başınızı döndürebilecek bir şehir. Adım başı bahsettiğim sanatsal aktivitelerden birine rastlamak mümkün.
Ayrıca çılgın yol arkadaşımın teşviki neticesinde
saat kulesi çevresinde rastlayabileceğimiz bir balmumu + çikolata müzesine gitmişliğim de var.Biz çok eğlendik gezerken ama mutlaka görülmesi de gerekmiyor:) Gece hayatı içinse yine saat kulesinin arkasına denk gelen, Kafka’nın evinin sokağında bulunan ve KFC ‘nin karşısındaki, adını telaffuz etmek bir yana hatırlayamadığım, Havana Club’ı kesinlikle ö-ne-ri-yo-rum. İçeri girer girmez mekana eklenmiş bir üst platformda, süper kostümleriyle çılgınca dans eden çift ya da çiftleri görüp önce bir süre olduğunuz yerde kalıyorsunuz. Sonra program sunucusu tarzında ve İspanyolca konuşan tatlı bir amcanın coşturmasıyla sahneye fırlayanların da en az gösteri yapanlar kadar iyi dans ettiğini görünce şaşırıyor ve gecenin sonunda benim müptelası olduğum ritimler eşliğinde dans etmekten bitap düşüyorsunuz. Eğlenceli, alternatif, sıcak bir mekan.
Buna ek olarak güzide Ankaramızın bien ve nadası tarzında bir çok yerde gece volümler yükselirken ayakta veya oturduğunuz masada takılmak da mümkün.Dışarıdan bakınca dahi hemen fark edilen bu mekanlardan biri de yeme içme kısmında ayrıca deyineceğimiz cafe-cafe. Bahsettiğim tüm mekanların saat kulesi ve çevresinde ayrıca Yahudi mahallesi’nde yer aldığını elirtmek isterim. Tüm bunların yanı sıra yolunuz o taraflara düşerse görmeden gitmeyin diyeceğim diğer bir yerde Prag’a 140 km uzaklıktaki Karlovy Vary. IV.Karl’ın ava çıktığı esnada keşfettiği almanca Karlsbad olarak tabir edilen minik şehirde 12 adet kaplıca mevcut. Zamanında zenginlerin uğrak mekanı olan bu güzel yere şimdilerde sosyete sırtını çevirmiş olsa da bence kafa dinlemek için ideal bir yer, tabiî ki biraz yaşlanınca. Ama kaplıcalarda ki çeşmelerden porselen bardaklarda içtiğimiz gençlik iksirini de hesaba katarsak, benim yaşlanmayacağım kesin:P siz siz olun illaki bu metal/kan tadı karışık sıcak sulardan içecek kadar çatlak, ya da benim kadar çatlak ve meraklıysanız,yemek sonrasını tercih edin.
Şifalı kaplıcalarına ek olarak becheroka isimli alkollü içecekleri de oldukça meşhur Charles’ın Banyosunda. Kahveyle birlikte de tüketilen ve shut bardaklarında servis edilen bu içkinin muciti de bir ilaç üzerinde çalışırken becherokayı keşfeden bir kimyagermiş.
Ayrıca Atatürk’ün 1918 yılında geldiği şehirde, kaldığı otelin giriş kapısında adını görmek oldukça gurur verici. Nehir kenarından şehre doğru ilerken hemen solda yer alan teleferiklerle vadiye tırmanıp her şeye tepeden bakmaksa büyüleyici. Ben yüksekten deli gibi korkan bir Merve olarak Neyir tarafından zorlanıp, çığlık çığlığa çıktığım tepeye iyi ki çıkmışım dedim, o kadar yani. Yine tepeden manzaraya bakmanız için orada yer alan dürbünün hemen yanındaysa Nuri Alço yazısını görünce sakın biz yazdık sanmayın. Ama yazanı da tanıyoruz, onu da belirtmek isterim!
Bunlar dışında da yerlere gittik gördük tabii ama aklımda kalanlar mutlaka yapın dediklerim bunlar. Çok yakında yeme içme ve ıvır zıvırla tekrar buradayım..

2 yorum:

caloroso dedi ki...

ne güzel yazmışsın...
ne güzel gezmişsiniz...

cometa dedi ki...

çok teşekkür ederimm cancancıM:)