Day 1-17/06/2018
Uçak yolculuğunda rötarda
olmayınca havalimanından bindiğimiz trenle yaklaşık 15 dakikada bari
merkezdeyiz.
Lecce'ye gidecek trenin saatini
kontrol edince yaklaşık 2 saatimiz olduğunu fark ediyoruz.
İstasyondan biraz ileri yürüyüp
bir pakta oturuyoruz, ama sabahın erken saatleri olması sebebiyle etrafta tekin
olmayan tiplerden rahatsız olunca bir yarım saatin sonunda yine istasyona
dönüyoruz.
İstasyondaki cafede bir şeyler
içip, gelene geçene bakarken, İtalyanların bağırış çağırış muhabbetlerini
dinlerken, trenimiz geliyor.
Günlerden Pazar olunca, tren,
üzeri bikinili mayolu gençlerle dolu. Özellikle monopolide plajcılardan inen
çok oluyor.
Yol boyu zeytin ağaçları ve üzüm
salkımlarını seyrederek, ara ara da denizi görerek Lecce’ye varıyoruz.
Yol bizi yormamış olacak ki
kalacağımız yer 20 dakika uzaklıkta görününce hadi yürüyelim diyoruz.
Yürürken karşımıza not ettiğim
doppio zero çıkınca hemen kapının önündeki masalardan birine oturuyoruz.
Burada fish and chipsli ve
breseolalı güzel bir salatayı paylaşıp, tarallolarla da ilk kez tanışıyoruz.
(bey pazarı kurusundan daha az yağlı gevrekimsi krakerler) ekmek sepetindeki
foccaciaları da zeytinyağına batırarak affetmeden yiyoruz.
Sonra diyoruz ki birer Leccese
içsek mi( badem sütü ile yapılan puglia bölgesinin meşhur kahvesi-ve sonradan
burada içtiğimizin en kötüsü olduğunu anlıyorum) dedikten sonra , kahveler de
bitince tekrar yola koyuluyoruz. Sokaklar bomboş, herkes siestada, ama lecce
beni garip bir şekilde etkiledi bile.
Şehrin bir ruhu ve rengi var.
Yürüye yürüye, ter içinde kaldıktan
sonra kalacağımız yere ulaşıyoruz, tatlı bir İtalyan bizi bir saat beklemiş,
aramış, görmemişiz ama sıfır trip, bizi hemen yukarı taşıyor, kredi kartımız
çekmiyor, ama adam yine sinirlenmiyor, sonra hallederiz deyip bize odamızı
gösteriyor. Odamız eski şehrin hemen sonunda güzel bir apartmanın içinde. Beklediğimizden
çok daha düzgün ve temiz çıkınca, seviniyor ve siesta saatinde İtalyanlara uyup,
uyumak üzere panjurlarımızı kapatıyoruz.
Akşam olup da uyanınca yemek
için Trattoria di Nonna Tetti’deyiz. Öğlen önünden geçerken 2 kişi
geleceğimizi söylemiştim, garson da tamam demişti hiçbir yere not etmeden.
Mekan kalabalık. Masamıza geçiyoruz. Başlangıç olarak 5 tabaktan oluşan
antpastiyi seçiyoruz, kabak carpaccio, kızarmış patlıcan, burrata peyniri
harika.
Üzerine bölgenin
meşhur nohutlu makarnasından yiyoruz, içinde erişteyle beraber, kızarmış hamur
parçaları ve nohut var. Sadece bir adet söylemişiz ama ikimize de fazlasıyla
yetiyor. Şimdi 2 greeddy italian bizimle olsa bu yemeğin de fakirlikten
çıktığını tatlı tatlı anlatırdı diyorum.
Yemekten sonra
istikamet ; Natale, dondurmaları bir yana sadece külahları ve üzerine
taktıkları minik waffle için bile gelinir. İçerisi oldukça kalabalık. Kürşad 3
ben 2 topla kapanışı yapıyor ve dükkanın önünde geçenleri seyrederek yiyoruz.
Lecce’de sokaklar çok
keyifli, akşam kalenin oradan başlayıp, tekrar şehrin kapılarına, romaa nfi tiyatrosuna
kadar turluyoruz. Basilico di santa corsa biz ordayken tadilatta, ciesa di san marco, piazza del duomo, colonna di sant'oronzoyu haritada armanıza gerek yok. yürüdükçe birer birer önünüze çıkıveriyorlar. ama bunlardan da güzeli sokakların kesinlikle bir ruhu var, renkler çok güzel. Ferzan
özpetek filmlerinin etkisinden mi bilmiyorum ama Lecce bana çok başka geliyor. Hiç
ayrılmak istemiyorum. Aklımda İllaria'nın tavsiyeleri, kürşadla, onun sokağından geçiyoruz. "açılabileceğin birkaç arkadaş bul... seni istemeyen binlerce insan arasından seni sevecek birini bul."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder