Day 2
Sabahtan dün çok
beğendiğimiz doppio zerodayız, Kürşad peynirli omletli bir kahvaltı tabağı
alıyor, ben kruvasan, tereyağ ve reçel yiyorum, birer cappucino ile
taçlandırdığımız kahvaltımızı Gallipoli'ye gitmek üzere sonlandırıyoruz.
Lecce’de biletileri
alıp trenin nereden kalkacağını anlamaya çalışıyoruz , ikimizde ayrı yönlere
gitmişiz, o sırada trenitalia üniformalı gençten bir çocuk karşıma çıkıyor, nereye gitmek istediğimi anlasa da bana nereden gideceğimi bir türlü
anlatamıyor, sonrasında elindeki valize aldırmadan, benimle trenin kalkacağı
yere kadar yürüyüp gösteriyor. İtalyanların bu yönü bizden farksız, dilini
konuşamasalar da sonuna kadar yardımcılar.
Sonrasında Kürşad'ı
buluyorum ve rayların üzerinden geçerek treni beklemeye başlıyoruz.
Tren geldiğinde o da
ne? Bu mazotla çalışan adeta ilk tren diyebileceğimiz eskilikte bir çılgın
ulaşım aracıJ
İçine bindiğimizde
dışının içinden daha yeni olduğunu görüyoruz, koltuklar deri, turuncu perdeleri
bile var ve tabi ki klima yok, bütün yol bunaldıkça kafamızı camdan dışarı
çıkartıyoruz.
Trenin içinde ise
herkes adete bir roman karakteri.
Kulağımda harika
müzikler , etraf çok güzel, bazen bir istasyonda uzun uzun bekliyoruz ama
bunlar bile bizi çıldırtmıyor. Bir günde sanki İtalyan olmuşuz, bu çılgın
yavaşlığa anında uyum sağlıyoruz.
öğle saatlerinde Gallipoli'de
trenden inip, eski şehir merkezine yürürken çevremiz tam bir hayal kırıklığı
sanki, ne zamanki balıkçıları görüyorum, işte o zaman gözüme güzel görünüyor.
Yine de buralar
turist kaynayan klasik İtalya’dan çok farklı. Deniz kenarına ulaşınca İtalyan
ailelerle ve genç arkadaş gruplarıyla karşılaşıyoruz. Bu sefer de aklıma "olağanüstü akıllı arkadaşım" kitabı geliveriyor. Kendimce bir lenu, bir solara ailesi
buldum bile. İskelenin yanında gördüğümüz şezlongların ne kadar olduğunu
öğrenmek isterken adam ücretsiz diyerek bizi şaşırtıyor, deniz inanılmaz temiz.
Plaj hafta başı olduğundan kalabalık değil ve kendimi dünyada minicik bir nokta
gibi hissediyorum. Dönerken ara
sokaklarına dalınca karşımıza bir dolu meyve sebze arabası ve sünger satan
tezgahlar çıkıyor. Her yerde acı kırmızı biberler asılı, üzerinde viagra
yazıyor. Dünyanın her yerinde önemli konular ortakJ Zamana aldırmadan,
sırayla denize giriyor, güneşleniyoruz.
Uzun uzun acele
etmeden, telaşlanmadan ve saate bakmadan zaman geçirmeyeli çok olmuş. Zamanı
yöneterek zamanı doğru kullandığımızı düşünürdüm ama burada yetişilecek saatler
olmayınca tam tersi zamanı çoğalttığımı düşünüyorum. Dönüşte bu sefer otobüsle
tekrar Lecce'deyiz.
Giyinip kuşandıktan sonra ne kadar acıktığımızı fark ediyoruz. Aklımızda bir akşam önce torre de merlino’da gördüğümüz
pizzalardan yemek var. Aklımızdakini okumuş gibi duran garsonsa pizza bugün yok
yarın var diyor. Peki nereye gideceğiz? İstikamet doğru osteia degli spiriti.
Bu mekanı michelin kitabında görmüşüm, gezici günlük de okumuşum, üzerine odamızı
kiralayan çocuk da önerince aklımıza daha iyi bir ihtimal gelmiyor. Mekan
oldukça şık ve dolu, rezervasyonumuz yok ama şansımıza mutfağın karşısında 2 kişilik bir masa boş, güler yüzlü
garsonumuz bizi oraya oturtuyor, tepemde harika seramikler, solumda çok güzel
bir tablo var. Mutfağın içine kaçamak bakışlar atmak ise benim için harika bir
fırsat. Burada güzel bir burrata, üç çeşit balıktan oluşan nefis bir carpaccio
yiyoruz, benim doymak bilmeyen ruhum, pirinç/patates kroket ve lecceye özel
hamur kızartmalarından da isteyince masamız bir şölen yerine dönüşüyor. Üzerine
ben patlıcanlı domates soslu ve yıllık ihtiyacımı karşılayacak kadar peynirle
dolu spagettimi yerken, kürşad bölgeye özel orreccihettisini deniz mahsulleri
ile yiyor. Uzun süredir yediğim en güzel yemek bu olabilir ve mekanda harika
müzikler çalıyor. Kalktığımızda çok tok ama çok mutluyuz.
Şehir de bir iki tur
atıp, kahve içmek için alvinoya gidiyoruz, birer espresso içip, yoldan gelen
geçeni izliyoruz. Puglia bölgesinde sevmediğim tek şey, kahvenin yanında
plastik minik bardakta gelen su olabilirJ Kahveden sonra Kürşad beni "mutlaka dondurma
yememiz gerektiği" konusunda ikna edince, yine yeniden nataledeyizJ Bugün bir de harika
bir tasarım dükkan keşfettik. İsmi Vico dei Bolognesi. Ama Euro karşısında
dükkan çok pahalı kalıyor, ben de gördüklerimi içime çekmekle yetiniyorum.
Odamıza doğru yürürken, tiyatro binasının önünde tatlı bir kalabalık var,
merdivenlerine oturup onları seyrediyoruz. Herkes oldukça şık ama en güzeli
herkesin gösteri sonrası tebrik çiçekleri. Tüm eller dolu dolu, kiminin elinde
tek bir ortanca, bazılarında kuru çiçekler. Ama hepsi çok kibar. Biz de bir
sanatçıyı tebrik etmek ister gibi onlarla bekliyoruz. Bazen bir yerli olabilmek
ne kadar kolay.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder