Yavaş yavaş kalkıyor üstümden bulutlar.
Mesela noterden çıkıyorum, hemen giriyorum g.arantiden içeri, Pinikoma sarılıyorum kocaman, "çok özledim seni" diyorum, o da "ben de seni çok özledim, sabah seni düşünmüştüm" diyor. Bu iyi geliyor, sözcükler söylenince güzel.
Sonra blog mailima bakayım diyorum. Hera'nın mailini okuyorum. Yüzüm aydınlanıyor. Hiç tanımadığın , görmediğin birinin bana dair kelimeleri kalbine değiyor.
Akşama Candan arıyor, "senin niye canın sıkkın, yazılarından belli" diyor, konuşmak nefes aldırıyor, öyle karşılıklı gülmekte.
Didemim zaten kocasından çok, bence beni arıyor. Bütün soruları beni zaten güldürüyor, mutlu ediyor. Yudum ise daha ben gelmeden en sevdiğim kahveyi almış starbucksda beni bekliyor.Neyir ise belki Didem'den bile çok güldürüyor beni. Bir rengi anlatmak için, diş macunu ambalajını mailima sadece o gönderiyor.
Dodo beni rüyasında görüyor, yazıyor, uzakta birileri benim bulutlarımı hissediyor.
Sonra bizim evde mevsim bahar. Şöyle şeylerin piştiği bir evde mutsuz olunur mu?
Utku ve Selmayla bir yemek güzel geliyor. Biz Selma'yla ortaokul biyoloji dersindeki ergen gibi kıkır kıkır gülerken, Utku "sizle uğraşamayacak, kadar yorgunum" diyor, ama her seferinde tekrar koptuğumuzda "tamam konuşmuyorum artık" diye kızıyor.
Ve dün birbirini 3 haftadır tanıyan 3 kadın 3 şertli bir yolda, karanlıkta arabada giderken, tiyatrodan işten, tatilden, ekimde denize girmekten konuşurken bir şey dank ediyor.
O dank eden ne bilmiyorum ama sanki biraz daha iyiyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder