giderken çok da hevesli değildim. çünkü sürekli seyahat ediyordum, çok yorgundum, otel dışında birinin evinde konaklamak çok sevdiğim bir şey de değildi. derken yola çıktık. gecenin bir vakti selçuğa vardık.yatarken ertesi gün pazara gitmekten bahseden ev sahiplerini duyunca , o gün tanışmış olsak da lafa atladım, beni de götürün dedim. sabah olup, erkenden uyanınca, sessiz evde önce spor yaptım, sonra duşumu aldım, baktım hala çıt yok, kendimi kapının dışına attım, o anda aynı apartmanda, pazara gitmek üzere yola çıkan babanneyle karşılaşıp, ona takıldım. ev sahiplerimiz de bize katılınca, uzun süredir yemek istediğim; arapsaçını, turpotunu, ebegümeciyi pazar torbama attım. biberiyeler, siyah havuçlar... ben pazarın her köşesinde sevinç çığlıkları atarken, onlar pazarı asıl baharda görmem gerektiğini söyleyip durdular, ama ben fazlasıyla ihya olmuştum. sonrasında selçuğun biraz dışına çıkıp, uçsuz bucaksız şeftali, zeytin ağaçları arasındaki minik bir evde çok güzel bir kahvaltı ettim. yanan soba, köyden gelmiş bazlama, tereyağ, el açması börekler, bahçeden cevizler, kaz ymurtasını tabağıma koyan bir sevgili, izmirin güzel peynirleri derken, mutlulukan gözlerim doldu. hatta korkumu yenip, bir köpeğin başını bile sevdim:)
öğleden sonra efesin kenarından geçip, meryem anaya çıktık.tam 15 yıl önce gittiğim meryem ana bu sefer bana çok farklı ve güzel geldi. belki de çok kalabalık olmadığından. isa bey camii ise uzun süredir gördüğüm en güzel camiiydi. avlusuna hayran kaldım.
iki günde çok güzel insanlarla tanıştım, bol bol kahkaha attım,bana harika yemek tarifleri verdiler, bir dolu hikaye dinledim, eski fotoğraflara baktım, ev yapımı bir nar ekşim bile oldu.
tüm bunlar da bana güzel bir hatıra olarak kaldı.
hayat bir gezince, bir de güzel şeyler yediğinde güzel:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder