21 Ağustos 2014 Perşembe

hayat işte

Ölümle yakın münasebete girdiğim her durumda olduğu gibi bu sefer de hayat birden hem çok anlamlı hem de çok anlamsız gelmeye başladı. Oldum olası zamanımızın az olduğu hissiyle yaşayan bir insan olarak şu an yine bir 30 yıl sonra emekli olmak üzere neden çalıştığımızı sorguluyorum, bazen alışveriş yapan insanlara (sanki hiç onlardan biri olmamışım gibi) uzaylıymışçasına bakıyorum. Neden ev aldığımızı, neden para biriktirdiğimizi ve bir gün bu dünyadan gittiğimizde arkamızdan üzülecek ya da üzülmeyecek (bence her ikisi de aynı derecede kötü) çocuklar dünyaya getirirken nasıl bu kadar kendimizden emin olduğumuzu falan düşünüyorum.


Sonra geçiyor, daha çok deniz kenarına gideyim diyorum, yeşil ağaçları görünce çam kokusunu içime çekiyorum, dayımın böyle güzel şeyler gördüğünde sevinçle ve heyecanla beni aradığı geliyor aklıma, onu aramak istiyorum. Ama onun telefonu bizim elimizde artık. Şarj ediliyor ve kapanmıyor. Biz istediğimiz sürece açık. Bazen karşıdan heyecanla neşeyle yükselen “Ahmet sesi”ne, onun burada olmadığını söylemek biraz zor oluyor ama hayat işte. Bugünlerde en çok bunu söylüyorum; hayat işte! Hayat neyse?

Hiç yorum yok: