Küçüklüğümden beri tuhaf bir huyum vardır ki, o da televizyonda gösterilen dizide, filmde, programda yenen bazı yemekleri şiddetli bir şekilde canımın çekmesi ve o yemekten evde mevcutsa, gece gündüz demeden yememdir. Yalnız biraz enteresanımdır, öyle her şeyi de canımın çektiğini düşünmeyin. Mesela aşk-ı memnu’da her akşam kıyafet geçitleri eşliğinde yenen yemek çekmez de canım, bihterle, behlül mantı yerse aşeririm.
Daha somut örneklerle açıklamam gerekirse ;90’lı yıllarda, Pazar akşamları televizyonda gösterilen Bizimkiler dizisinde, hani ayda bir, Şevketle Ergun’un iş yerinde, Çaycı Abbas (“buyur babam affedersin" ,"cıvık bacım cıvık affedersin") kurufasulye pişirir, yanına da turşu çıkarırlardı ve ben minik bir Merve olarak kıvranırdım, annem ise o akşam gider kurufasulyeyi ıslatır ve ertesi güne pişirirdi:) Az da olsa kendime gelebilirdim.
Sonra Sosyete Şaban’da, Perihan Savaş ‘ın tiksintiyle baktığı, ancak Kenan Pars’la , Kemal Sunal’ın bir yer sofrasında, pidelere sararak yediği et, pilav karışımını ve kaseden içtikleri ayranı şimdi düşününce bile acıktım diyebilirim.
Ve yine Pazar sabahları alaluna ‘da gülriz sururinin kahvaltı sonrası pişirdikleri, öğleden sonraları mutfağımızda denenirdi.
Bunlar ki küçükken aklımda kalan sahnelerdir. Büyüdükçe dimağıma nice nice görseller eklenmiştir. Lakin ne zengin sofrasıdır canımın çektiği, ne de köy yemeği, ama iştahla yenen ya da piştiğini gördüğüm her şeyi yemek ve yemek isterim o anda.
Vedat Milor ileri yaşımın en büyük düşmanıdır. (geçen pazardan beri Çorum’a gidip, o dağın tepesinde, İskilip dolması yemek için bir yandaş aramaktayım) Ama en son canın ne istedi deli gibi derseniz(meraktan çatlıyorsunuz biliyorum); geçen the big bang theory’de howard’ın buz dolu bardağa ice tea koymasıyla, kendimi mutfakta bulup, dona dona şeftatlili buzlu çay içtiğimi söyleyebilirim.
Bu sorunun önüne daha az televizyon izleyerek geçmeye çalışmakta ve size güzel bir Cuma dilemekteyim. Hoşçakalın.
Daha somut örneklerle açıklamam gerekirse ;90’lı yıllarda, Pazar akşamları televizyonda gösterilen Bizimkiler dizisinde, hani ayda bir, Şevketle Ergun’un iş yerinde, Çaycı Abbas (“buyur babam affedersin" ,"cıvık bacım cıvık affedersin") kurufasulye pişirir, yanına da turşu çıkarırlardı ve ben minik bir Merve olarak kıvranırdım, annem ise o akşam gider kurufasulyeyi ıslatır ve ertesi güne pişirirdi:) Az da olsa kendime gelebilirdim.
Sonra Sosyete Şaban’da, Perihan Savaş ‘ın tiksintiyle baktığı, ancak Kenan Pars’la , Kemal Sunal’ın bir yer sofrasında, pidelere sararak yediği et, pilav karışımını ve kaseden içtikleri ayranı şimdi düşününce bile acıktım diyebilirim.
Ve yine Pazar sabahları alaluna ‘da gülriz sururinin kahvaltı sonrası pişirdikleri, öğleden sonraları mutfağımızda denenirdi.
Bunlar ki küçükken aklımda kalan sahnelerdir. Büyüdükçe dimağıma nice nice görseller eklenmiştir. Lakin ne zengin sofrasıdır canımın çektiği, ne de köy yemeği, ama iştahla yenen ya da piştiğini gördüğüm her şeyi yemek ve yemek isterim o anda.
Vedat Milor ileri yaşımın en büyük düşmanıdır. (geçen pazardan beri Çorum’a gidip, o dağın tepesinde, İskilip dolması yemek için bir yandaş aramaktayım) Ama en son canın ne istedi deli gibi derseniz(meraktan çatlıyorsunuz biliyorum); geçen the big bang theory’de howard’ın buz dolu bardağa ice tea koymasıyla, kendimi mutfakta bulup, dona dona şeftatlili buzlu çay içtiğimi söyleyebilirim.
Bu sorunun önüne daha az televizyon izleyerek geçmeye çalışmakta ve size güzel bir Cuma dilemekteyim. Hoşçakalın.
2 yorum:
:))) Merve ben sana ne diyim :) Vedat Milor'un izinden nerelere geldim şu anda nerdeyim inanmazsın! İşin kötüsü restoranların çoğu kapalı :(. Yandaşını buldun :)
onur yandaşımı buldum demek:) restoranların kapalı olmasına üzüldüm. nerelerdesin bilmiyorum ama yine de çok özendim.sevgileer:)
(merve)
Yorum Gönder