31 Mayıs 2010 Pazartesi
çakıltaşı
Güzel bir tatilin ardından biraz düştüm sanırım. Azıcık ben öyle demek istemedimlerin,kırıkların, biraz zamanın, biraz işlerin arasında sıkıştım, çarpıştım, çakıldım falan.
Anlatacaklar birikti, ama canım konuşmak istemiyor.
Bana işte bazen böyle oluyor, sonsuz bir susma isteği geliyor.
Güzel bir hafta olsun.
25 Mayıs 2010 Salı
Nankör Mağdur.
6 gün gidilmedi diye bir işi olduğunu unutma durumu.
Anne'den gidilecek işin adresini bir kağıda yazıp vermesini rica etme, akabinde ciddiye alınmama.
Sabah çalacak alarmı kurarken, bir gün önceki alarmın güneşlenme seanslarında tersini dön saatini gösterdiğini görünce kalbine oturan yumru.
Hayır gitmek çok güzel de şu dönüşler olmasa..
17 Mayıs 2010 Pazartesi
Hayat ne tuhaf, vapurlar falan..
14 Mayıs 2010 Cuma
Yapacak ne çok şey var!
Etrafa saçıp durduğum tüm evrakları zuladan çıkarıp yerleştirmem,
Ben yokken yapılacakları listelemem,
Bir iki çekmecemi azıcık da olsa düzeltmem,
Uçak bileti zırıltılarını halletmem,
Güneş kremi almam,
Bir iki şortumu yazlık dolabından çıkarmam,
Bikinimin içine sığıp sığmadığıma bakmam,
VEEEEE gitmem gerek.
12 Mayıs 2010 Çarşamba
dur yoksa atlarım!
*Erkekler kadınlara nazaran bu davayı neticelendirmekte kesinlikle daha kararlı. Onlar bir dava açtıklarında boşanmak istediklerinden eminler. Girdikleri yolun bir dönüşü olabileceğini akıllarından bile geçirmiyorlar. Bu yolda kendilerine genelde yeni bir kadının eşlik etmesi de kararlılıklarının diğer bir sebebi olabilir. Kadınlarsa kesinlikle kararsız. Tabii ki istisnaları da var; şiddet gören ya da aldatılan bir kadın şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanmak isteyen hemcinslerine göre daha dik bir duruşa sahip olabiliyor.Ama yine de bu bile çalışan ve refah seviyesi yüksek kadınların dahi boşanma sürecinde erkeklere göre daha çabuk pes ettikleri ve davalarını zaman zaman geri çekebildikleri gerçeğini değiştirmiyor. Boşanmış kadın ve boşanmış erkek kavramlarının toplumdaki karşılığının birbirinden farklı olmasının da bunda etkisi var sanırım.
*Erkekler boşanma davası açtıklarında tek amaçları boşanmak. Kadınlarınsa daha farklı emelleri olabiliyor;erkeğin burnunu sürtmek, ona gününü göstermek, kendinden yoksun bırakmak, erkeğin değişmesine ön ayak olmak v.b. gibi.
*Kadınların büyük bir kısmı boşanma davasının açıldığı gün ve hatta duruşmaya bile parmaklarında alyanslarıyla gelirken, erkekler henüz dava açılmadan yüzüklerini çoktan fırlatmış oluyor.
*Kadınlar çocukları olmadan bir hayat düşünemezken, erkekler boşandıklarında çocuklarını da boşadıklarını sanabilecek kadar şuursuz olabiliyor.
*Ailelerin de işin içine karıştığı boşanma davalarında ise her iki taraf inanılmaz ölçüde vahşileşebiliyor, bu durumlarda kadın erkek ayrımı yapmak oldukça güç, genelde duruşmalar meydan muhaberesi kıvamında geçiyor.
*Bugüne kadar açtığımız davaların önemli bir yüzdesi şiddetli geçimsizlik sebebine dayanıyor. Beni aldattı, dövüyor diyene pek rastlanmıyor.
*Şiddetli geçimsiz kavramının içi olayın iki tarafı için, içi oldukça dolu bir kelime öbeği olsa da, dışarıdan bakanlar için ve özellikle de hakim önünde dile getirildiğinde biraz manasız görünebiliyor.İnsanlar cinsel hayatlarının olmadığını söylemekte oldukça zorlanıyorlar.
*Aileler birbirine uyumlu değilse, bir tarafın ailesi diğerini onaylamamış ya da evliliği uygun bulmamışsa 20 yıl sonra da olsa tüm bu meseleler bir yerden patlak veriyor.
*Çok paranın olduğu ve hiç paranın olmadığı iki durumda sık sık boşanmaya neden olabiliyor.
Bu liste uzaaaar gider ve insan sürekli olarak bu olayların içinde olup, birbirini seven iki insanın nasıl böyle çirkinleşebildiklerini görünce korkar sanki herkes boşanıyormuş gibi hisseder.Evliliği biraz kumar olarak görür biraz da bir iki üç deyip yüksekten bir suya atlamaya ya da bungee jumping e benzetir.Bu yazı da burada biter!
10 Mayıs 2010 Pazartesi
Pazartesileri de Cumartesi gibi YaşayalıM:)
Netice de bir eksik iki fazla sushiconun güzel bahçesinde keyifli keyifli otururken, hepimiz o kadar açtık ki, herbirimiz 27 TL 'ye sınırsız menü seçip, aklımızdan geçenleri sipariş ederken artık çok geçti, çok doğru bir iş yapıyoruz sanıyorduk. Oysa birbirimizin sipariş ettiği şeyleri söyleyerek pişti oluyorduk o anda ve bize zencefil soslu tavuk öneren Didem'in onu yediğini ve beğendiğini sanıyorduk. Bu arada her bitiremediğiniz tabak için hesabınıza da 3 tl ekliyorlar, bunu da belirtmek isterim. Mesela en çok karides cips piştisine üzüldük ama nasıl olduysa da her şeyi yedik.
Sushico'ya gelince; tavuk yemeklerine nazaran, et yemeklerini daha başarılı buldum. Quick China'nın buharda mantısına alışmış olsak da , ben buranın çıtır mantısına bayıldım.(Fotoğrafta tombik ellerimle yemekteyim)Gaziosmanpaşada'ki Sushico'ya hiç gitmemiştim. Bahçesini de çok sevdim. 27 tl'lik sınırsız menü, saki sakin sipariş verirseniz ve kendinizi çok kaybetmezseniz, başarılı bir uygulama.
7 Mayıs 2010 Cuma
Hafta.
Bir abladan geldi. Mekan otobüs, istikamet Kızılay, ben ayaktayım kahramanımız benim biraz önümde, yanındaki arkadaşıyla dertleşmekte. “ Filiz faydası oluyor dedi, denedim ama ne fayda, hem o iki öğün dedi, ben her öğünden sonra yiyorum şu nesfeat’i amaa bir işe yaramadı”. “Acaba içine biraz bal, arada fındık katıyorum ondan mı olmuyor ki?
“E olmaz tabii nesfeat denilen şeyi öğünlerin yerine yiyecektin böyle tatlı niyetine değil” demek istedim de diyemedim sayın seyirciler, içimde kaldı.
Haftanın Sorusu
Annemden geldi. Aşk-ı memnu izlediğimiz esnada, Bihter siyah tüllü müllü, turuncu omuzlu elbisesiyle arz-ı endam ettiği esnada , reklam aralarında çıkan modacı kızları kastederek, sor bakalım o kızlara bu elbiseyi de ariel le yıkayabiliyorlar mıymış” dedi.Annem o reklamlarda sürekli kimsenin giymediği beyaz gömleklerin yıkanmasına gıcık oluyor. Biraz da lütfen renkliler üzerine çalışalım, annemin sinirini bozmayalım.
Haftanın olayı
Hıdırellez ve türlü türlü dileklerimizdi. Kimileri çaput işlerini bırakın derken, kimileri yepyeni fikirler üretti. Bahar fener’in küme düşmesini bile diledi. Upuzun listesinin sonuna adını ve soyadını da yazdı, karışmasın diyeymiş! Ben seneye T.C. numaranı da yaz, ya da nüfus cüzdanını da koy diyerek kendisine destek verdim. Soluncanmış böcekmiş demedim, toprağıda bir güzel kazdım. Sabah saat 9’a gelirken Didem telaşlı sesiyle Merve dileklerimizi geri mi alacaktık diye soruyordu, bazıları öyle der ama ben almam hiç dedim, ama tersini söyleseydim acaba eve mi dönecekti?
Haftanın Hüsranı
Kentpark’da geçen hafta deliler gibi aradığımız İtalyan dondurmacısının, gelatocunun dün itibariyle -1. katta olduğunu öğrenmemizdi. Bahar araştırmamız esnasında, ölmek üzere olan beni her katı 3 kere olmak üzere tavaf ettirdi de, ikimizin de aklına en alt katta bir dondurmacı olacağı gelmemişti.
Haftanın Sürprizi
Kürşad'ın yeni bir televizyon alması. Kararsızlığı ve isteksizliğine rağmen bu işi nasıl başardığı halen tahmin edilemiyor ancak tüm elektronikçilerde bir bayram havası varmış.
Haftanın Tatlısı
Bahar’ın patronunun 2 yaşındaki minik kızı. Kendisi ayrana bayram dediği için, 23 Nisan Çocuk Bayramı’nı, “anne ne güzeeeel içerizzz” diyerek karşılamış. Yerim onu ben.
Haftanın En Güzel Günü.
Tabii ki Cuma. Şüpheniz mi var?
6 Mayıs 2010 Perşembe
deniz ve mehtap.
Ya da otobüste karşıma biri oturuyor, sanki dedemin gözleriymiş gibi bakıyor.
Ya da birden pastanede, kasanın yanında şemsiye çikolatalar çarpıyor gözüme, dedemin hep aldıklarından.
Bu çok garip bir şey.
5 Mayıs 2010 Çarşamba
Kartvizit.
4 Mayıs 2010 Salı
Aç olan okumasın!
bahri: ben çok mutsuzum, 2 gündür yemek istediğim hiç bişi
yiyemedim
ben: ben de öledim,bgn biraz geçti, rüyamdaaaaa bir tatlılar yiodummmm..
bahri: ne yemek istediğimi bulamıyorum
ben: gece uyandım resmen açtım
bahri: ya ne yiceeeeeeeeeeeez ,fondüğ yapsak kahve dünyasından çiko alsak muz alsak çilek alsak ama kilolarca yesek belki geçer
ben: belki, ama çok yememiz gerekir
bahri: burdan ,kahve dünyasından alsam mı k i ne diiye alıcam ne diye satılıo
ben: çiko die sanırım
bahri: çilek de alırız çiko diye mi nası çiko aama uuf
ben: bilmiorum
bahri: beynini dağıtıcam merve
ben: acıktım şu an deli gibi
bahri: recpp ustaaaaaaağ
recep ustaaaaaaaaaaağ
ben: ya bi sus bahri acıktırma insanı
bahri: çok mutsuzum eve gidip lahmacun yapıcam
ben: .....
bahri: fındık lahmacun hacı arif bey deki tüm fındık lahmacunlar benim olsun
3 Mayıs 2010 Pazartesi
kaybolan yıllar..
1 Mayıs 2010 Cumartesi
imza günü.
Blogumdan beğendiğiniz yazının çıktısını alıyoruz, imzalıyorum bir de Ayşe Arman misali masaya çıkıyorum, fotoğraf da çektiriyoruz falan.
Ve şaka bir yana bugün 13 saaTİ cEPA'da İpekyolun karşısındaki standta (ev aksesuarı satan) bulunaraktan kafayı üşütmüş oluyorum.
Yarın da gelirseniz beni görebilirsiniz, göremezseniz merveyi çok seviyorum diyerek %10 indirim kazanabilirsiniz, annenize hediye alabilirsiniz, almayada bilirsiniz.
Bir de özel tasarım yüzüklerimizi görmek isterseniz söyleyiniz.
Hoşçakalın.
Ps: Comet sen bugün orada mıydın? Ben seni görmüş olabilir miyim?